Pazartesi, Nisan 17, 2006

BUGÜN YAZARIN DOĞUM GÜNÜ...MUTLU YILLAARRRR BANNAAAA..MUTLUUU YILLARRRRR BANAAAA..İYİKİ DOĞDUUMMM BEEEEENNNNNN

Koyu pembe boyalı evinin duvarının önünde yerde oturuyordu.Başının hemen üstünde maviye boyalı ahşap penceresi vardı..Mor renkli ahşap ev kapısı ise duvarın diğer yanındaydı..
Oturduğu yerde ağzında bir saman parçası çiğniyordu..Gözlerini kısmıştı,uzaklara bakıyordu.Uzaklara bakıyordu evet ama gözünün görebildiği uzaklara değil.O'nu bu pembe boyalı evin duvarına getiren,kopup geldiği uzaklara bakıyordu.Ayağında eski bir kot pantolon,üzerinde beyaz yarım kollu bir atlet,ayağında yeni olmadığı her halinden belli bir sandalet ,çapası yanında öylece epeydir oturuyordu.Evin içinden ince bir ses yükseliyordu.Çalışırken hep dinlediği Zuhal Olcay ; 'güller ve dudaklar şimdi'.........
Bu ses tek dostuydu nicedir.Hoş bu köye geldiğinden beri herkesle arkadaş olmuştu ama gerçekten çemberinden içeri kimse girememişti.Üç yıl önce o'nu , o eden herşeye küsüp alıp çantasını arabaya atladığında bu köyün yerini bile bilmiyordu.Öyle kopmuştu ki herşeyden yolda uğradığı yerlerden birine , içi ısındığı herhangi bir yere yerleşme kararı almıştı.Bu köyün yoluna ilk girdiğinde zeytin ağaçları çekmişti ilgisini..Serince esen rüzgar yüzüne çarpmıştı arabadan indiğinde.Çoğu beyaz kerpiçten evler..Tek katlı okul binası ,ortada gezen kaz sürüleri, ahşap çitle çevrili küçük bahçeler..Bahçelerde ekili sebzeler..Sanki ilkokul hayat bilgisi dersinden fırlamış bir resimdi bu köy..Muhtar ile konuşurken köyün biraz dışında bir de dere olduğunu duyunca "tamam" dedi.."İşte burası." Bir ev buldular ona kiralık.Geçen yıl şehre göçen Zekeriya "emmilerin " evinin boş olması onun için büyük şanstı. "Köylük yerde kiralık ev çok zor Demir oğlum" demişti muhtar.
Evi tuttu , köyden birkaç kişi ile temizlediler, gitti şehirden yeni eşyalar aldı kendine..Oturma odası ve yatak odası..Mutfak için birkaç parça birşey.Sadece eski evinden kap kacakla müzik setini getirtmişti.Televizyon izlemek isterse kahveye gidiyordu.Sadece gazete okuyordu.Bolca müzik dinliyordu.Kitap bile okumuyordu.Kitaplarının hepsi yeni köy evine yaptığı kitaplıkta duruyor ama o bir tanesine bile dokunamıyordu.Doğrusu bunun için kendisini zorlamıyordu da..
Elektriği suyu olan bir köy olduğu için çok zor olmadı alışması.Herkesle arkadaş olabildi.Her günü neredeyse birbirnin aynı geçiyordu.Sabah beş buçukta kurulmuş saat gibi uyanıyor.Günü karşılıyor..Bazen çıkıp yürüyor bazen öylece yatakta dönüyordu.Ama mutlaka uyanıyordu..Yarım saat sonra birkaç saatliğine tekrar uyur, uyandığında iyi bir kahvaltı yapardı.Sağa sola uğrar kahvede iki çift laf eder,köyün öğretmenine söz verdiği üzere çocukların
haftada bir dersine girer onlarla sohbet ederdi..Öğretmene göre çocuklarla sohbet etmesi hem ona hem çocuklara iyi geliyordu.O çocuklara vizyon katıyor , çocuklar ona tazelik aşılıyordu.Şu vizyon katma lafına çok gülmüştü öğretmen söyleyince. "Allah aşkına Emin" demişti "benim gibi adamın katacağı vizyondan bu çocuklara hayır gelmez, gel vazgeç bu işten"
Ama Emin öğretmen vazgeçmemişti. "Demir bu senin içinde iyi olacak, yitirdiğin inancın heyecanın yeniden gelecek, hem senin bilgin ve birikiminde bir adamın benim çocuklarıma vereceği çok şey var, sen farkında değilsin ama ben bile senle sohbet ederken bir sürü şey yazıyorum kafama."
Bunca güzel söze Demir dayanamadı ve kabul etti.Çocuklarla sohbet ederken kendini başka bir dünyada buluyordu.Öyle boyutları vardi ki bu çocukların ,bu işi yapmaktan çok memnundu aslında.Bunu sonradan farketmişti.Köydeki en heyecanlı aktivitesi bu idi Demir'in ve bu ona yetiyordu.
Yaslandığı duvara güneş vurunca kalkmak ihtiyacı duydu.İçeri girdi hortumu çıkardı bahçeyi sulamaya başladığında yine uzaklara daldı.
Emniyetteki sorgusu geliyordu sık sık aklına.Ne uzun bir akşamdı.Ne boktan bir gündü.Hatırlamak istemiyordu.Ama eski hayatından gelen bir haber ona o günleri o kadar net hatırlatıyordu ki.Üç yıldır hiç hatırlamadığı detaylar geliyordu gözünün önüne..Olmadı, rahat edemedi, içi daraldı , su hortumunu öylece akarken bırakıp köyün dışına doğru dereye yürürken buldu kendini.Koyu bir gölgelik vardı dere kenarında.Ayaklarını katladı suya daldırdı, öylece kaldı.
O akşama döndü yine, silahların patladığı ne yapacağını bilemeden oradan oraya koştuğu akşama.Oysa herşey ne güzel başlamıştı.Sevgilisi ve arkadaşları birlikte bara gitmiş içiyorlardı.O zamanlar o bar çok popülerdi şimdi öylemi acaba diye geçirdi içinden.Hoş beş, muhabbet sohbet derken birden karışan ortamda etrafa bakınırken bulmuştu kendini.Sevgilisi geldi gözünün önüne ,kocaman kahverengi gözlü güzel Ayşe.. Bazen öyle bir bakardı ki Demir'e ..Demir'in içi erirdi.Çok kısa sürede tanışıp sevgili olmuşlardı.Öyle tutkulu bir aşktı ki bu, ne kavgaları biterdi ne de sevişmeleri.Ayşe ile sarmaş dolaş bir alışveriş merkezinde gezerken annesi ile karşılaşmışlar ve bu zamansız tesadüf Demir'in annnesi ile Ayşe'nin tanışmasına sebep olmuştu.
Annesi ilk andan sevmemişti bu kızı.İlişkileri devam ettiği sürecede bunu sık sık oğluna tekrarlayacaktı.Ama gözleri birşey görmüyordu onların.Kız başına buyruktu biraz ama Demir'e göre evlendiklerinde düzelirdi.Demir evlenmeyi bile düşünüyordu ama kızın başka gizemli bir havası vardı.Belki de o bu gizemli havayı seviyordu.Bir de kocaman kahverengi gözlerini.
O akşam arkadaşları ile birlikte o bara Demir'in doğumgününü kutlamaya gitmişlerdi.Herşey çok güzel başlamıştı.Gecenin ilerleyen saatlerinde polis bara gelmiş kimlik kontrolu yapmaya hazırlanıyordu.Demir'in arkadaşları ve Demir gayet sakin kimliklerini çıkarırken Ayşe biraz gerilmiş ama belli etmemeye çalışmıştı.Ama her dakika sevgilisinin gözlerine bakan Demir bunu farketmişti.Ayşe'nin gerginliği görevlilerin onlara yaklaştığı sırada artmış o anda elini cebine hızla atıp aynı hızla Demir'in ceketinin cebine sokmuştu.Demir Ayşe'nin eli cebindeyken elini cebine sokup yakalmış gözlerine bakıyordu.Kontrole iki masa kalmıştı ki Demir Ayşe'nin avuçlarında ufak bir naylon poşet farketti.Ufacık cebin içinde iki elin ,iki sevgilinin,iki rakibe dönüşmesinin mücadelesi veriliyordu.Erkek kuvvetini kullanıp Demir kızın elinden poşati aldı ve çıkarıp baktığında gözlerine inanamadı.Uyuşturucu poşeti tutuyordu çünkü elinde.Ve görevliler bir masa önlerindeydi.Panik halinde elindekileri yere fırlattı.Kız kıpırdanmaya başladı.Yakaladığı bileğinden çevik bir hareketle sıyrılıp sağlı sollu insanları ittirerek kaçmaya başladı.İşte o an etraf hareketlendi.Bir iki sarhoş gaza gelip taşkınlık çıkardı.Polisler Ayşe'yi yakalamaya çalışırken bir kısmıda ortamı yatıştırmaya çalışıyordu.O sırada bir iki silah patladı.İnsanlar kaçıştı.Demir şok içinde etrafına bakıyordu.Ayşe'nin onların yanından sıyrılmasıda gözden kaçmamıştı.
Kendini ve bir kaç arkadaşını daha emniyette buldu Demir.Sorgusu yapılırken en çok Ayşe'ye takılıyordu aklı ve içi çok acıyordu.Doğrusu büyük bir şok yaşıyordu.Sorgusu çok kolay geçmedi.Emekli emniyet müdürü amcasının sayesinde ve delil yetersizliğinden serbest bırakılmışlardı ama o vakte kadar bayağı hırpalanmışlardı.
Sonradan öğrendiğine göre Ayşe bir kuryeydi ve o akşam içmek için yanında bulundurduğu uyuşturucuyu yakalatmamak için Demir'i harcamayı göze almıştı.Ve yine söylenene göre Demir'le tanışmadan çok kısa bir süre önce hapisten çıkmıştı.
Demir otuzbeş yaşında üstdüzey yönetici bir adamdı ve hayatının şokunu yaşıyordu.Kendine gelmesi zor oldu.Aslında gelemedi.O yüzdende işinden istifa ettiği gibi atlayıp arabasına kendini yollara attı.Annesi ve babasına göre bu olayı gereksiz yere bu kadar büyütmüş bu beşpara etmez kız için kendi hayatını ve kariyerini boş yere harcamıştı.
Oysa Demir'in derdi o kız değildi.Evet çok aşık olmuştu hiç birşeyi gözü görmemişti doğruydu .Ama Demir ,Ayşe ile beraber yok olan inançlarının yasını tutuyordu.Bir insana inanmanın bedelini ödüyordu.O'na göre insanlar kötü olmazdı onları kötü yapan içlerinde bulundukları durumdu.O'na göre bir insana inanmakla başlardı herşey...Ve görünen o ki bir insana inanmakla da bitiyordu.Aptallığını hiç affedemiyordu.Merhametini ve aşkını böylece paçavra gibi harcatacak kadar kör olmaya dayanamıyordu.Demir'in derdi kendi ileydi.Ayşe çoktan tarih olmuştu.
Ayakları üşüyünce suyun içinde kendine geldi.Eve vardığında gün iyice batmak üzereydi.Yemeğini hazırladı.Zuhal Olcay'ı dinledi yine en çok da "bal arısı"nı..
Sonra çıktı kahveye gitti.Annesini aradı. Babası ile konuştu.Israrların önünü kesmek için onlara geleceğini söyledi , ama bunun kalıcı olmayacağını söylemedi.
Kahvedekilerle bir kahve içip eve döndü, bahçeye çıktı,hamağa uzandı.Ağustos böceklerini dinledi.Sonra düşündü...
NE GEREK VAR HERŞEYE YENİDEN BAŞLAMAK İÇİN,
HERŞEYİN BAŞLADIĞI BURAYI TERKEDİP ORALARA GİTMEYE..
HEP PEŞİNDE KOŞTUĞUM ŞEY BURDA DEĞİLMİ ASLINDA..??

Hiç yorum yok: