Cuma, Aralık 29, 2006

Hafif Protest Ama Delikanlı Bir Yazı

Artık sonuna geldik, deli gibi yıl kapatma stresi sona eriyor işte.Gerçi bizim gibi "beyaz türk" görünüp gıpgri koşulları olan sosyal gruplar için hala yıl bitmedi.Bugünde devam yarında devam.Ama psikolojik heralde yinede insanların üstünde bugün sonmuş gibi bir bayram -yılbaşı iyimserliği var.
Misal şirkette benden başında ki bit kadar bile hazzetmeyen bir arkadaş var..O bile böyle yüzünde bir iyimserlik, bir pozitiflik,karşılaştıkça kocaman gülümsemeler, olumlu mesajlar vermeler falan durumu var.Yani herkes birbirini hoşgörür durumda.Affetmişler birbirlerini kimisinin gençliğine kimisinin cahilliğine ,kimisininse yaşam koşullarına bağlanmış lanetliği.
İki gün önce patrona gidip senin kulisini yapan o p...nk o değil adeta.Herkeste bir şirinlik muskası olma hali.
Yahu ne var bunda pallascım iki günde olsa herşey iyi olsun sana ne zararı var demeyin.Bugün bunları izlemek bana şunları düşündürdü.
Aslında kimsenin duygu ve düşüncelerinde bir değişiklik yok , bu hengame bitip de herşey eski haline döndüğünde yine birbirimizin boğazına yapışacağız.Olmadık oyunlar kurup birbirimizi faka bastıracağız.Yine nefret edip yine dedikodular yapacağız.Tüm iyi dileklerimiz iki gün içerisinde birbirimize yollayacağımız yılbaşı bayram kartlarında kalacak.Yani arkadaşlar düşmeyin bu bir ülizyon.
Gözboyama ....
Eğer duygu ve düşüncelerimizde yada fiilimizde bir milad bir değişim planlıyorsak bunun sıradan günler olması gerekmediği gibi , özel günler arifesinde de yapabiliriz.Hiç itirazım yok. Ama zamanı ne olursa olsun bunu gerçekten yapabiliyor musunuz hatta devam ettirebiliyor musunuz önemli olan bu.
Aslına bakarsanız ben nefret ettiğimden hala nefret ediyorum.keşke etmeseydim ama ediyorum.Çünkü onlar bunu hakediyorlar.Bayramda ya da yılbaşında hadi bi öpüşelim adet yerini bulsun sonrasına bakarız diyemiyeceğim.Ne arabın yüzü ne şamın şekeri ...İstemem ne gelsin ne öpsün ne de hoşgörsün beni.
Beni gerçekten anlasın yeter.Gerçekten anladıysa ( nefret etmesi mümkün değil ;)) ) ve hala nefret ediyorsa sorun yok.Herkes birbirini sevemez yaşam bir masal değil.Ama önyargılı ezbere duygulardan hoşlanmıyorum.Ve bu özel gün ülizyonu ise önyargılı ve ezbere bir gelişme.Onaylamadığım gibi protestoda ediyorum.
Yarın işten çıkarken sadece elini sıkmak istediklerimi sıkacağım ve diğerlerini s.......tir edeceğim.
Varsınlar hakkımda ne düşünürlerse düşünsünler.Esen kalın...

Cumartesi, Aralık 23, 2006

BANA YOLLAMAYINIZ

Az önce bi arkadaşımdan bir mail geldi.Mail son derece masumca yollanmış aslında.Ama ben hiç hoşlanmadım.Mailin içeriği şöyleydi; bir bebek resmi ,sanırım 7-8 aylık, bir yetişkin onu yanaklarının her iki tarafından sıkmak suretiyle maymuna çevirmiş.Çocuğun gözlerini görmelisiniz faltaşı gibi ayrılmış, şaşkın ne olduğunu anlamaya çalışıyor.O sırada bi hıyarda resmini çekip internette yayınlıyor.
Daha önce hiç düşünmemiştim ama o şaşkın ve panik halinde ki suratı görünce düşündüm işte.Bu çocuk büyüyünce nasıl bir karaktere sahip olacak?Mevkisi makamı, görüşü ne olacak? Ve o isteyecek mi böyle soytarımsı ama daha çok çaresiz görünen resminin internet aleminin sonsuz frekanslarından gezinip durmayı?
Her neyse abartmış olabilirim ama internette yayınlanan ve soytarı gibi gösterilen hayvan ve çocuk resimlerinden hazzetmiyorum.Bana yollamayınız.nokta..

Cuma, Aralık 22, 2006

Daha Çok Meme

Şimdi ben bugün kart zamparaları yazmak istiyorum diyeceğim siz önceki yazımdan dolayı Neco'ya takıldığımı sanacaksınız..
Valla ilgisi yok.Neco'ya gelinceye dek akşam olur sabah olur akşam ve sabah bir daha olur.Hatta adamcağız masum bile kalır.
Çevrem belli bir yaşa gelmiş,belli bir kariyer yapmış( yapmamışda olur aslında), ölmeden önce ne kadar az meme ellediğini düşünüp daha çok daha çok ellemeliyim diyen aç kurtlarla dolu.
Yok yok bana yapılmıyor bu girişimler.Durşumdan mı, gözümde ki ben yemem ışığından mı,35 yaş kart zamparalar için çok kart olduğundan mı bilmem bana bulaşmıyorlar neyseki.Ama ben çok isterdim şöyle kendini bilmezin biri çatsada bana kedinin fareyle oynadığı gibi oynayıp anasından doğduğuna pişman etsem diye.Ama olmuyor..Niye onlar kimlere yanaşacaklarını biliyorlar.
Misal bu yıllar 80'lilerin yılları..Bu herifler bunlara takık durumdalar.Öyle başdöndürücü aşk sözleri,öyle iç bayıltıcı laflar ki sormayın gitsin.80'li lerin kolayca yediği ama öyle klişe,öyle bilindikki..Sanırım en az 1000 yıldır bu cümleler kuruluyordur.
Ben mi nerden biliyorum? Halime tavrıma yapışmış "gel bana anlat herşeyi dinler bi de akıl veririm ablam" etiketimden dolayı biliyorum.Gözbebeğimdeki şefkati gören dökülür bana.
Ama bende ki de yürek değil mi..Öğüdü ver ver sonra aynı filmi bin kere izle.Sıkıldım artık.Neyleyelim ki onları suçlamıyorum boşuna dememiş büyüklerimiz bir musibet bin nasihatten evladır diye..Ben kafalarını kırıp içine bağırsamda "adam yalan söylüyor tek derdi seni mıncıklamak,şeyinin derdinde" diye bi işe yaramayacak biliyorum.Üzülerek izliyorum.Her kart zamparanın dişine göre bir çıtır bulup onunla yüzyılın aşkını yaşıyomuş gibi oynamasını.Bebeler sanıyor ki ben çok farklıyım.
Aslında adam öyle akıllı ki eve, düzenine,kariyerine ,hanımına bulaşmasın diye satır aralarında hep mesaj veriyor."Karım çok iyi bir evhanımı ","aslında çok düzenlidir" "konuşacak şeyimiz bitti","dışarda ki dünya ya ayak uyduramıyor"vs vs vs. Aslında bu tip lafları yani karıları ile ilgili yorumları mecbur olmadıkça yapmazlar, yokmuş gibi davranmayı tercih ederler.Sadece korumak zorunda oldukları bir düzen olduğunu ima ederler.Ama bunu anlamayacak kadar sarhoştur küçük kızlar.Adam artık başka meme ellemek isteyip hanım kızı ufaktan ufaktan uzaklaştırıp da kız buna bir anlam veremez ve sonsuz aşkın nolupda bittiğini sorduğunda adamdan somut bir cevap alamaz.Ve ısrar ederse zzavallıcık "ama ben sana demiştim, sorumluluklarım var "der ve gider."ya da sen benden çok daha iyilerini hak ediyorsun o adamı bul ve sonsuza dek mutlu yaşa.İşte o zaman kendimi gerçekten mutlu hissederim" gibi yüzyılın geyiklerini sarfederler.Aslında adam çoktan mıncıklayacak başka meme bulmuştur.
Aslında ne ilk ne sondur hanım kız.Ama o sanır ki evliliğni yürütmek zorunda, öyle olmasaydı evinin hanımı olurdu kesinlikle.İşte hayat bu orta yaşlı adama ve bu genç kıza acı bir oyun oynamış adamın eşini ondan önce çıkarmıştır yoluna.
Tabi ki daha edepsizce olan karşılıklı "al gülüm ver gülüm "esasına dayalı kart zampara çıtır sevgili örneği var.Onlara lafım yok.Kimse kimseyi kullanmıyor ya da karşılıklı bir kullanma söz konusu.Ama bu dediğim varya..Yazık nasıl bir travmaya sokuyolar bu zavallıları.Nasıl ömür boyu yaşanacak bir yüke garkediyorlar.Sonra da ilişki sorunlu bir sürü insan çıkıyor ortaya.Aslında daha diyecek çok sözüm var ama en iyisi "mani oluyor halimi takribe hicabım" deyip ağzımı daha çok bozmadan yazıyı bitirmek.

Perşembe, Aralık 21, 2006

çok zor oldu artık

doğurmama 1 aydan az kaldı.ben evde ikizlerimle daha çok vakit geçireyim diye işime son güne kadar gideceğim dedim.hala da çalışıyorum ama doğuma 1 aydan az kalınca işler güçler, ev ,ilişkiler herşey zorlaşıyor.hele bir de yılbaşı promosyonlarının tüm sorumluluğu sırtımdayken.
gece yatamıyorum, karnımda alışık olmadığım kocaman bir kütle ile sağdan sola dönmek, o bedene hükmetmeye çalışmak çok zor.inat edip o tarafıma dönük uyumak istiyorum ama sonradan gelen o ağırlık popomu bi uyuşturuyo kiiiii....sabahlar sabah olmuyor.sonrada işe gelip artık iyice strese bulanan işlere dalmak varya..
ne bilim..zor oldu...eve gidip yatmak istiyorum .:)) sonra yatamadığımı farkedip ondanda vazgeçiyorum.aslında ne istediğimi bende bilmiyorum..ikizler kaburgalarımı kırıyor şu an..ve işler tepemde..şöyle ağız tadıyla dertleşemedim bile..gidiyorum ben.sonra yazarım

Salı, Aralık 19, 2006

neco gidebildi mi?

ve bu gitmek de necoya huzur vermedi nitekim..bazen gitmekle bitmiyor iş..her seçtiğin yolda keşkelerimiz, acabalarımız olacak..hayat böyle yaşadığımızı biliyor ,yaşayamadığımıza merak ve özlem duyuyoruz.ama her yol kendi içinde mutlulukla mutsuzluğu barındırıyor..sonsuz huzur ya da sonsuz elem yoktur bence..neco yeni bişey yapmak istedi çünkü yaşı geçiyordu..bence pişman..bu hengameyi yaşayamacak kadar yorgun ama artık babayiğitliğe kirli atık sürülmez..adam türkiyeye meydan okumuş.eminim aklından geçiyordur bunlar ya da geçecektir.yeni seçtiği hayat da rutine dönmekten kurtulamayacaktır.
en çok tatil zamanı olur..çekip gidelim buralardan deriz,hatta çok sevip oraya yerleşmeyi düşünürüz.ilk gecelerde kendi yatağımdan daha rahat dediğimiz yatağımız bile sıkar..eve gelince..aman evim heryerden sen rahatsın deriz.kendi banyomuzda duş almadan yıkanmış saymayız mesela.ne bilim ait hissetmek ya da ait olmak hepimizin ihtiyacı..adacağız gittim dedi.bu kadar ağıza laf yetiştirmeye çalışıyor.huzur nerde kaldı?bodrumun güzelim mavisini seyredip şarap içecek hali kalmı ki?

Salı, Aralık 12, 2006

Şöyle bir baktım en son doğum günümde yazmışım.Aslında hikayeme d.günümden 2 gün önce başladığım için bir anlamda yanlış başlık atmışım.Zira sistem yazmaya başladığım günü atıyor bloga ve ben bitirdiğim gün d.günüm olduğu için başılığı da öyle atıyorum.Bu gereksiz d.günü açıklaması bitti sanırım.Artık normal normal yazayım diyorum.
Ben yazmayı o yazıyı takip eden günlerde bıraktım.Kendimce haklı sebeplerden dolayı.Şu anda da düşününce yine haklı buluyorum kendimi.Tek bir farkla..Nedenime neden olanları zerre kadar umursamıyorum.Hani ne diyorlar "under the my pe....." :))
Yazmadığım bu süre boyunca tüp bebek tedavisi gördüm.Bir sürü ilaçlar, iğneler oldum, İki kez genel anestezi isteyen operasyon geçirip bir sürü duygu yaşadım..Yaşadık..Sevgili eşimle...Sevgili ailemle.Bekleme sürecimiz vardı.Bekledik.Sonuç aldık.Mutluluktan ağladık.İnanamadık.İdrak edemedik..Tebrikleri kabul etmek için üç aydan biraz fazla bekledik.Zira nazardan korktuk.O kadar gecikmiştikki..Eh yaş 35 olmuştu...
Tebrikleri kabul ettik.Karnımın büyümesini bekledik.Kendime hamile elbiseleri almadım.Dar dar giydim.Karnım belli olsun diye.Kendimi öyle çok beğeniyordum çünkü.Eşimde öyle.Bazı erkekler eşlerini o halde görmekten pek hazzetmezlermiş.Neyseki benimki beni böylede çok sevdi. (Yada sevmiş gibi görünmeyi borç bildi.Yoksa başının etinin yerdim Allah biliyor)
Ama şişik ayaklarıma, ve şişik karnıma bakıp bakıp gülümsemesinden gerçekten sevdiğini tahmin ediyorum.
O kadar iyi geldiki bana hamilelik.Saçım başım, tenim, rengim herşeyim güzelleşti.Ya da ben kendimi harika hissettikçe içim dışıma yansıdı.Hiç şikayet etmedim bir gün bile.Çok kolay olmadı hamileliğimde..Gerçekten ..Zordu ama inanılmaz bir deneyimdi.
Şimdi yaklaşık bir ay var doğurmama.Hala çalışıyorum.Son güne kadar da doktorum dur demedikçe çalışacağım.Evet yine tekrarlıyorum hiçde kolay değil.Ama başımın üstünde yeri var.En çok bir ay daha zor.Sonrası bilinmeyene doğru bir macera benim için.Ve ben koç burcu kadınıyım macerayı ve zoru severim.
Bebeklerime gelince..Evet bebeklerim...Çünkü ikizlerim olacak...Üstelik evdeki cinsler eşitini bozmadılar yavrularım.Ayrı yumurta ikizi tabiki..
O kadar şekerler ki karnımın içinde mısır patlatıyorlar sanki.Her daim bir aksiyon var.Ve ben bu aksiyonu seyretmeye bayılıyorum.
İşte tüm bunlardan sanırım birazda agresif olan ruh durumum tamamen ehileşti.Duruldu.Hiç kimseyi ve hiç birşeyi takmaz oldum.Bu gebelik beni light yaptı,eski halimden eser kalmadı desem yeri.Ve boşşşvverrrr dedim kendime yazmak istiyorsan yaz kızım.İşte böyle yazasım yeni geldi.O zaman düşündüğümde haklı olduğum o sebebi bir kenara özenle bırakıp canım tamda bu saatlerde yazmak istediği için yazmaya başladım.
Ne bilim belki bebelerim doğunca yaşadıklarımı yazarım.Belki de hiç onlara değinmeden içimde biriken hikayelere devam ederim.
Ama blogumu özlemişim onu fark ettim.Yazmayı ne kadar önemsediğimi fark ettim..
Ne yazacağımı hiç bilmediğim yeni yazılarda görüşmek üzere..Esen kal blog alemi her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsan..
Ezeroya hususi not:ezerocum taşıma beni..Ben alışkanlıklarına düşkün bir kadınım ve blogum burda kalsın.

Pazartesi, Nisan 17, 2006

BUGÜN YAZARIN DOĞUM GÜNÜ...MUTLU YILLAARRRR BANNAAAA..MUTLUUU YILLARRRRR BANAAAA..İYİKİ DOĞDUUMMM BEEEEENNNNNN

Koyu pembe boyalı evinin duvarının önünde yerde oturuyordu.Başının hemen üstünde maviye boyalı ahşap penceresi vardı..Mor renkli ahşap ev kapısı ise duvarın diğer yanındaydı..
Oturduğu yerde ağzında bir saman parçası çiğniyordu..Gözlerini kısmıştı,uzaklara bakıyordu.Uzaklara bakıyordu evet ama gözünün görebildiği uzaklara değil.O'nu bu pembe boyalı evin duvarına getiren,kopup geldiği uzaklara bakıyordu.Ayağında eski bir kot pantolon,üzerinde beyaz yarım kollu bir atlet,ayağında yeni olmadığı her halinden belli bir sandalet ,çapası yanında öylece epeydir oturuyordu.Evin içinden ince bir ses yükseliyordu.Çalışırken hep dinlediği Zuhal Olcay ; 'güller ve dudaklar şimdi'.........
Bu ses tek dostuydu nicedir.Hoş bu köye geldiğinden beri herkesle arkadaş olmuştu ama gerçekten çemberinden içeri kimse girememişti.Üç yıl önce o'nu , o eden herşeye küsüp alıp çantasını arabaya atladığında bu köyün yerini bile bilmiyordu.Öyle kopmuştu ki herşeyden yolda uğradığı yerlerden birine , içi ısındığı herhangi bir yere yerleşme kararı almıştı.Bu köyün yoluna ilk girdiğinde zeytin ağaçları çekmişti ilgisini..Serince esen rüzgar yüzüne çarpmıştı arabadan indiğinde.Çoğu beyaz kerpiçten evler..Tek katlı okul binası ,ortada gezen kaz sürüleri, ahşap çitle çevrili küçük bahçeler..Bahçelerde ekili sebzeler..Sanki ilkokul hayat bilgisi dersinden fırlamış bir resimdi bu köy..Muhtar ile konuşurken köyün biraz dışında bir de dere olduğunu duyunca "tamam" dedi.."İşte burası." Bir ev buldular ona kiralık.Geçen yıl şehre göçen Zekeriya "emmilerin " evinin boş olması onun için büyük şanstı. "Köylük yerde kiralık ev çok zor Demir oğlum" demişti muhtar.
Evi tuttu , köyden birkaç kişi ile temizlediler, gitti şehirden yeni eşyalar aldı kendine..Oturma odası ve yatak odası..Mutfak için birkaç parça birşey.Sadece eski evinden kap kacakla müzik setini getirtmişti.Televizyon izlemek isterse kahveye gidiyordu.Sadece gazete okuyordu.Bolca müzik dinliyordu.Kitap bile okumuyordu.Kitaplarının hepsi yeni köy evine yaptığı kitaplıkta duruyor ama o bir tanesine bile dokunamıyordu.Doğrusu bunun için kendisini zorlamıyordu da..
Elektriği suyu olan bir köy olduğu için çok zor olmadı alışması.Herkesle arkadaş olabildi.Her günü neredeyse birbirnin aynı geçiyordu.Sabah beş buçukta kurulmuş saat gibi uyanıyor.Günü karşılıyor..Bazen çıkıp yürüyor bazen öylece yatakta dönüyordu.Ama mutlaka uyanıyordu..Yarım saat sonra birkaç saatliğine tekrar uyur, uyandığında iyi bir kahvaltı yapardı.Sağa sola uğrar kahvede iki çift laf eder,köyün öğretmenine söz verdiği üzere çocukların
haftada bir dersine girer onlarla sohbet ederdi..Öğretmene göre çocuklarla sohbet etmesi hem ona hem çocuklara iyi geliyordu.O çocuklara vizyon katıyor , çocuklar ona tazelik aşılıyordu.Şu vizyon katma lafına çok gülmüştü öğretmen söyleyince. "Allah aşkına Emin" demişti "benim gibi adamın katacağı vizyondan bu çocuklara hayır gelmez, gel vazgeç bu işten"
Ama Emin öğretmen vazgeçmemişti. "Demir bu senin içinde iyi olacak, yitirdiğin inancın heyecanın yeniden gelecek, hem senin bilgin ve birikiminde bir adamın benim çocuklarıma vereceği çok şey var, sen farkında değilsin ama ben bile senle sohbet ederken bir sürü şey yazıyorum kafama."
Bunca güzel söze Demir dayanamadı ve kabul etti.Çocuklarla sohbet ederken kendini başka bir dünyada buluyordu.Öyle boyutları vardi ki bu çocukların ,bu işi yapmaktan çok memnundu aslında.Bunu sonradan farketmişti.Köydeki en heyecanlı aktivitesi bu idi Demir'in ve bu ona yetiyordu.
Yaslandığı duvara güneş vurunca kalkmak ihtiyacı duydu.İçeri girdi hortumu çıkardı bahçeyi sulamaya başladığında yine uzaklara daldı.
Emniyetteki sorgusu geliyordu sık sık aklına.Ne uzun bir akşamdı.Ne boktan bir gündü.Hatırlamak istemiyordu.Ama eski hayatından gelen bir haber ona o günleri o kadar net hatırlatıyordu ki.Üç yıldır hiç hatırlamadığı detaylar geliyordu gözünün önüne..Olmadı, rahat edemedi, içi daraldı , su hortumunu öylece akarken bırakıp köyün dışına doğru dereye yürürken buldu kendini.Koyu bir gölgelik vardı dere kenarında.Ayaklarını katladı suya daldırdı, öylece kaldı.
O akşama döndü yine, silahların patladığı ne yapacağını bilemeden oradan oraya koştuğu akşama.Oysa herşey ne güzel başlamıştı.Sevgilisi ve arkadaşları birlikte bara gitmiş içiyorlardı.O zamanlar o bar çok popülerdi şimdi öylemi acaba diye geçirdi içinden.Hoş beş, muhabbet sohbet derken birden karışan ortamda etrafa bakınırken bulmuştu kendini.Sevgilisi geldi gözünün önüne ,kocaman kahverengi gözlü güzel Ayşe.. Bazen öyle bir bakardı ki Demir'e ..Demir'in içi erirdi.Çok kısa sürede tanışıp sevgili olmuşlardı.Öyle tutkulu bir aşktı ki bu, ne kavgaları biterdi ne de sevişmeleri.Ayşe ile sarmaş dolaş bir alışveriş merkezinde gezerken annesi ile karşılaşmışlar ve bu zamansız tesadüf Demir'in annnesi ile Ayşe'nin tanışmasına sebep olmuştu.
Annesi ilk andan sevmemişti bu kızı.İlişkileri devam ettiği sürecede bunu sık sık oğluna tekrarlayacaktı.Ama gözleri birşey görmüyordu onların.Kız başına buyruktu biraz ama Demir'e göre evlendiklerinde düzelirdi.Demir evlenmeyi bile düşünüyordu ama kızın başka gizemli bir havası vardı.Belki de o bu gizemli havayı seviyordu.Bir de kocaman kahverengi gözlerini.
O akşam arkadaşları ile birlikte o bara Demir'in doğumgününü kutlamaya gitmişlerdi.Herşey çok güzel başlamıştı.Gecenin ilerleyen saatlerinde polis bara gelmiş kimlik kontrolu yapmaya hazırlanıyordu.Demir'in arkadaşları ve Demir gayet sakin kimliklerini çıkarırken Ayşe biraz gerilmiş ama belli etmemeye çalışmıştı.Ama her dakika sevgilisinin gözlerine bakan Demir bunu farketmişti.Ayşe'nin gerginliği görevlilerin onlara yaklaştığı sırada artmış o anda elini cebine hızla atıp aynı hızla Demir'in ceketinin cebine sokmuştu.Demir Ayşe'nin eli cebindeyken elini cebine sokup yakalmış gözlerine bakıyordu.Kontrole iki masa kalmıştı ki Demir Ayşe'nin avuçlarında ufak bir naylon poşet farketti.Ufacık cebin içinde iki elin ,iki sevgilinin,iki rakibe dönüşmesinin mücadelesi veriliyordu.Erkek kuvvetini kullanıp Demir kızın elinden poşati aldı ve çıkarıp baktığında gözlerine inanamadı.Uyuşturucu poşeti tutuyordu çünkü elinde.Ve görevliler bir masa önlerindeydi.Panik halinde elindekileri yere fırlattı.Kız kıpırdanmaya başladı.Yakaladığı bileğinden çevik bir hareketle sıyrılıp sağlı sollu insanları ittirerek kaçmaya başladı.İşte o an etraf hareketlendi.Bir iki sarhoş gaza gelip taşkınlık çıkardı.Polisler Ayşe'yi yakalamaya çalışırken bir kısmıda ortamı yatıştırmaya çalışıyordu.O sırada bir iki silah patladı.İnsanlar kaçıştı.Demir şok içinde etrafına bakıyordu.Ayşe'nin onların yanından sıyrılmasıda gözden kaçmamıştı.
Kendini ve bir kaç arkadaşını daha emniyette buldu Demir.Sorgusu yapılırken en çok Ayşe'ye takılıyordu aklı ve içi çok acıyordu.Doğrusu büyük bir şok yaşıyordu.Sorgusu çok kolay geçmedi.Emekli emniyet müdürü amcasının sayesinde ve delil yetersizliğinden serbest bırakılmışlardı ama o vakte kadar bayağı hırpalanmışlardı.
Sonradan öğrendiğine göre Ayşe bir kuryeydi ve o akşam içmek için yanında bulundurduğu uyuşturucuyu yakalatmamak için Demir'i harcamayı göze almıştı.Ve yine söylenene göre Demir'le tanışmadan çok kısa bir süre önce hapisten çıkmıştı.
Demir otuzbeş yaşında üstdüzey yönetici bir adamdı ve hayatının şokunu yaşıyordu.Kendine gelmesi zor oldu.Aslında gelemedi.O yüzdende işinden istifa ettiği gibi atlayıp arabasına kendini yollara attı.Annesi ve babasına göre bu olayı gereksiz yere bu kadar büyütmüş bu beşpara etmez kız için kendi hayatını ve kariyerini boş yere harcamıştı.
Oysa Demir'in derdi o kız değildi.Evet çok aşık olmuştu hiç birşeyi gözü görmemişti doğruydu .Ama Demir ,Ayşe ile beraber yok olan inançlarının yasını tutuyordu.Bir insana inanmanın bedelini ödüyordu.O'na göre insanlar kötü olmazdı onları kötü yapan içlerinde bulundukları durumdu.O'na göre bir insana inanmakla başlardı herşey...Ve görünen o ki bir insana inanmakla da bitiyordu.Aptallığını hiç affedemiyordu.Merhametini ve aşkını böylece paçavra gibi harcatacak kadar kör olmaya dayanamıyordu.Demir'in derdi kendi ileydi.Ayşe çoktan tarih olmuştu.
Ayakları üşüyünce suyun içinde kendine geldi.Eve vardığında gün iyice batmak üzereydi.Yemeğini hazırladı.Zuhal Olcay'ı dinledi yine en çok da "bal arısı"nı..
Sonra çıktı kahveye gitti.Annesini aradı. Babası ile konuştu.Israrların önünü kesmek için onlara geleceğini söyledi , ama bunun kalıcı olmayacağını söylemedi.
Kahvedekilerle bir kahve içip eve döndü, bahçeye çıktı,hamağa uzandı.Ağustos böceklerini dinledi.Sonra düşündü...
NE GEREK VAR HERŞEYE YENİDEN BAŞLAMAK İÇİN,
HERŞEYİN BAŞLADIĞI BURAYI TERKEDİP ORALARA GİTMEYE..
HEP PEŞİNDE KOŞTUĞUM ŞEY BURDA DEĞİLMİ ASLINDA..??

Çarşamba, Nisan 12, 2006

Arif Olmak Çözmez Bazen Meseleleri,Kader Ruhun Elbisesi...

"Bazı şarkılar vardır, milyonkere dinleseniz her keresinde farklı bir şey bulursunuz.Bazı hayatlar vardır ,elli yıl aynı şeyi yapsanız yine tad alırsınız ve bir ömrüm daha olsa böyle yaşarım dersiniz...."
İşte böyle başlıyordu Arif gazetede ki köşe yazısına.Eski deneyimli bir yazar olmasından çok bir yaşam adamı olmasıydı onu gazete köşelerine taşıyan.Her bilgisayarının başına oturduğunda karnına ağrılar girer, konu sıkıntısı çekeceğini düşünür bunalırdı.Aklından o ana kadar geçmemiş bir kelime ile başlar ,dakikalarca durmadan , okumadan, parmaklarının ucundan ekrana akan harflere bakmadan yazar dururdu.Bir gün bir yerde tıkanacağından, yazamaz olacağından o kadar emindi ki.Ama o gün gelene dek yazacaktı.Yaşananı değilde yaşananın içinde bırakan etkiyi yazmayı severdi en çok.Söz gelimi bir restorana gittiyse ve iyi bir yemekle iyi bir sohbeti birleştirdiyse, cümlelerinde sohbetle yemeğin lezzeti birbirine girer ,öyle güzel betimlemeler yapardı ki yemek için mi yaşamak, sohbet için mi ölmek birbirine girerdi.Ama bu Arif'in hayatındaki lezzetin sırrıydı işte.Herşeyden kendi istediği kadar alıp başka bir tad elde etmek...Bir kadeh pembe şarap, iyi terbiyelenmiş bir et, bir tutam merhamet, göz kararı güneş ışığı,alabildiğine tebessüm...İşte böyle bir adamdı Arif.Yazarken kullandığı kahramanlar çoğunlukla hayal olur , o kahramanlar genellikle karşı cinsten seçilirdi bilinçsizce.Bunu farkettiğinde uzun uzun düşündü ancak bir yere varamadı.
"Belki de dedi başka bir beyin gibi düşünmek ilginç geliyor bana ve hep karşı bir mantıkla yazıyorum."
Sonra da yüzünde soran bir ifade oluştu.Karar verememişti.Ama çok da üstünde durmadı.Her ne ise hoşuna gidiyordu..
Gazeteye o gün, o cümlelerle başladığı yazı bittiğinde arkasına yaslandı .Bırakma kararı aldığı ve artık günde üç tane içtiği sigarasının ikincisini yaktı ve yazısını okudu.....Bir daha okudu...bir daha okudu...
Bu yazıyı kızı okuyunca ne düşünecekti acaba?İyi şeyler düşünsün istedi içinden.Dua etti sonra bunun için.
Zira geçen akşam hastane odasında babasına "ben hasta olmasaydım sen daha mutlu olurdun baba, özürdilerim " dediğinde Arif'in dizlerindeki bağ çözülmüştü.
Durumu dramatize etmemeye özen göstererek başını okşadı kızının,
"sen olmasaydın ben olmazdım kızım, her ne şartta olursa olsun iyki varsın" dedi.
Kolay değildi gencecik kız kanserdi ve tedavilerin biri bitiyor diğeri başlıyordu.Tedavinin yıpratıcı sürecinemi yansın, kızının vücudunun hırpalanmasına mı yansın yoksa yaşıtları kafelerde, sinemalarda gezerken onun camdan dışarı bakmasına mı yansın bilemiyordu.Eşi ile ayrılmıştı ama bu durum ortaya çıktığından beri birlikte gibiydiler.Bu durum onları birbirine yaklaştırmıştı.Ama sadece insan ve dost olarak, aşk çoktan bitmişti.Şimdi kızları için omuz omuza mücadele ediyorlardı.Eski eşi doktordu.Çalıştığı hastanede en iyi şartlarda bakılıyordu kıza ama bu onları rahatlatmıyordu.Hangi anne baba rahat edebilirdi ki bu durumda.
Yazıyı gazeteye yolladı.Yerinden kalktı bir çay aldı , dinlediği müziği değiştirdi.O sırada telefon çaldı.Arayan eski eşiydi.Hastaneye gelip gelemeyeceğini soruyordu.Telaşlandı ama sesine yansıtmadı, "ne oldu?" dedi sakince."Hiç dedi önemli bişey yok, kız senle olmak istedi sadece."
Rahatladı.Yazı için evde olacağını söylemişti kızına ama demekki ihtiyaç duydu dedi.Karısına geleceğini söyledi telefonu kapattı.Bir duş aldı yola çıktı.
Kızı giyinmiş ,süslenmiş onu bekliyordu.Eşide şık görürünüyordu.Ama odanın kapısında karşıladılar Arif'i.Birşey anlamadı.Kızı sarıldı öptü onu "hoşgeldin gönül adamı Arif" dedi kıkırdadı arkasından.Arif öylece bakıyordu anlamaya çalışarak.Sonra babasının elinden tuttu ve odasına götürdü.O danın ışığı kapalıydı bir den açıldı annesi, babası, gazeteden yakın bir arkadaşı onu karşıladılar.Kız eline pastayı almış mumları üflemesi için babasına uzatıyordu."Doğum günün kutlu olsun babacığım" Şimdi anlamıştı bugün 12 Nisandı.Doğum günü...Doğum gününü yeni hatırlaması ondan duygusal bir değişiklik yaratmadı ama şaşırmış gibi yaptı, tabi kızının oyununu bozmamak içindi herşey.
Alkışlar, kutlamalar , pasta kesmelerle yarım saat geçti.Arif tuvalete gitmek için izin istedi, kendini toparlaması gerekiyordu.Doğum günü umurunda değildi ama meleğini hayata bağlayan herşeyi önemsiyordu ve bugün için çok önceden hazırlandığı o kadar belliydi ki.Arif'e hayatında hiçkimse kızı kadar sevildiğini hissettirmemişti.Arif kızı ile anlam buluyordu ve onun olmama ihtimalini düşünmek bile istemiyordu.Tuvalette elini yüzünü yıkadı biraz kendini toparladı ve o daya çıktı tekrar.O daya girdiğinde insanlar gitmek üzereydi.Hepsi çıkıp gittikten sonra kızı babasının elinden tuttu ve dediki, "bittimi sanıyorsun, yanılıyorsun....bak!" dedi başucunda duran kitabın arasındaki iki bileti çıkararak..
Arif'in ve kızının birlikte en çok gitmeyi planladıkları müzikalin biletini tutuyordu elinde.Arif "e çok şımarttın ama beni bugün, bak çekemezsin sonra kaprisimi " dedi gülerek.
"Bana pahalı bir yemek ısmarlayacaksın merak etme..Faturayı gördüğünde şımaracak halin kalmayacak..Önce yemek sonra müzikal.."
Birlikte çıkarken eski eşine bu organizasyon ve biletler için teşekkür etti Arif.
" Benim için zevkti, kızımı eğlendir ama yorma sizi bekliyor olacağım " dedi.
"Hiç merak etme dedi adam, keşke kendine de bilet alsaydın.."
"Nöbetçiyim bu akşam keyfinize bakın onun mutluluğu bana yetti zaten"
Eski eşini öptü ve çıktılar kızıyla.O gece hastalıkla ilgili hiçbirşey konuşulmadı.Geleceğe yönelik planlar yapıldı ,sonra oyun izlendi ve hastaneye çok mutlu döndüler baba kız.
Arif eve döndüğünde gazeteye yolladığı yazıyı bir kere daha okudu..
Ve ertesi gün gazetede yayınlanacak yazısına şöyle bir ek yolladı..
"Bazıları vardır havadaki oksijeninizdir, gözünüzün bebeğidir.O olmadan hiçbirşey olmaz.
Yazının başında "bir ömrüm daha olsa yine aynı şeyi yaşarım dersiniz" dedimya..Bin ömrüm olsa kızım, bininide sana adarım kaderin hiç değişmeyeceğini bile bile..Sen var oldukça ben, ben oldukça sen olasın diye.Mutlu ol ışığım....

Perşembe, Nisan 06, 2006

EngıriEntSedGörlsSıkrimm

Hayat çoğu zaman zorlar ya insanı, herkesin taşıyacağı kadar diye de dilekde bulunuruz hatta....Bazen yarayı gereğinden fazla kaşıyo bence.Yani, "ben bundan aldım dersimi", "bunu öğreneli çok oldu biliyorum" demeyi bile takmıyor.Ha bire kaşıyor kaşıyor...Kanatana kadar...Kanayınca iş bitse iyi bi de etrafı batırdığına yanıyorsun.Yani iki ucu boklu değnek....
Dişini sıkıp dirensen, yenilmeyeceğim desen bir dert.Zira senin kontrolünün dışında çıkıveriyor bir yerden..Yanında kim var? Utanılacak bir yerde misin? Karşındaki ya da karşında kiler seni anlayacak durumda mı? Sen bu ani çıkışı taşıyabilecek durumdamısın?Bazen insanın ruhu sırat köprüsünden nazikce bir ipe bağlı oluyor.Taşıyamıyorsun işte.
Hadi dişini sıkmadında her durumda her psikolojini rahat rahat yaşamak adına koyverdin kendini.O daha feci bi durum.Çünkü o zaman zayıf,sümsük,duygusal,sümüklü bir aptal oluyorsun.Hemen sorarlar, "aaa sen balık burcumusun yoksaaa?" Ben senin ebeninki burcundanım..Nasıl iyi midir, anlatmak ister misin?
Yani bunun bir ortası yok ben onu anladım.Sözgelimi benim öfke sorunum var artık.Sırf kontrol etmeye çalışmaktan kanımca...Ama kontrol edemiyorum.Yanaklarım uyuşmaya başlıyor.Nefeslerim sıklaşıyor.O anda yedi cihan pehlivanı gücünde hissediyorum kendimi.Kalbimde kocaman bir şey patladı patlayacak.Gözlerimde bir alev topu..O sırada karşımda ki bunu anlamadan mal mal espri yapmaya devam ediyorsa ilk onu katlederek başlamak istiyorum seri cinayetlere....
Ya bunları seçemeyecek kadar az bileydim.Ya da gamsız olaydım..Hiç biri oldum sonuçda..d şıkkı...hiçbiri...
Tek istediğim bir türlü koyveremediğim hönküre hönküre ağlamamı koyvermek artık.Kabız sulantılardan sıkıldım zira..Ve yazın tatil yaptığımız yere gitmek.On gün bana yeter sanırım..Bu kadarda tok gönüllüyüm yani.
Şu yaşa geldim ,"ben aslında iyi biriyim" demek istemiyorum.Bazen öyle çıkışlar yapıyorum ki ben aslında iyi biriyim demek zorunda hissediyorum kendimi.Ama çok tutuyorum kendimi gerçekten.İnanılmaz motive etmeye çalışıyorum.Dışarı hiç renk vermiyorum mesela.Kimse inanmaz bunları yazdığıma.Ama yazıyorum..yaşıyorum çünkü..
Biliyorum hayat gerilmeler ve gevşemeler bütünüdür..Ben gerik tarafındayım şu an..Ama sanki çok gerdi bu kez..Gerince geldi haliyle.Hep derim gelenlerinde vardır bir diyeceği, ürkütmemek lazım..Hatta kapılarımı kapatır onları dinlerim epeyce..Şikayet etmem sizin anlıyacağınız..Ama bu kez kapıyı onların üstüne kilitleyip kaçmak istiyorum..Gelenlerin gelmişine geçmişine küfredip üstüne bir de hareket çekmek istiyorum.
Kendime çay alacağım ama sigara içmeyeceğim..Biraz kendimle kalıp, sonra işime bakacağım..Bir şey söylemek istiyorum..Hayatımın içinde olan ve beni okuyan dostlarım...Bu yazı için bana dönmeyin lütfen..Belki yorum yaparsınız ona bişey demem ama arayıp "nnnooollldduuuuu?" demeyin bana hiç oralarda değilim çünkü..

Perşembe, Mart 30, 2006

NE OLDU SİZE ??NE OLDU BÖYLE??

Yerlerde ki ve göklerde ki ilkbahar elektriği sizi de mi çarptı ben gibi?
Hiç birinizin sesi soluğu çıkmıyor.
Uzmanlar havadaki ve yerdeki elektriğin şiddetini temiz hava,bol meyve sebze ile azaltabilirsiniz diyor.İşi abarttım yosun kapsülü alıyorum.

Cumartesi, Mart 11, 2006

DELİ SAÇMALARI

Masanın bir ucunda hep bekleyen oturuyor, hiç bir şey demeden bakıyordu sadece. Orada olması o masada olan biteni takip etmesi anlamına gelmiyordu.Aklı fikri herşeyi beklenende idi.
Nafile bir bekleyiş olduğunun son derece farkındaydı, beklemek onu yormuyordu.
Masanın bir ucunda yetişmeye çalışan vardı.O da aslında orada idi ama aklı ve heyecanı o kadar hızlı yol alıyordu ki çokkktaann masadakiler geride kalmıştı bile.Yetişmeye çalışanın hemen yanından bitkin olan vardı.Orada bıraksalarda kıvrılsa uyusaydı.O kadar bitkindi ki hiç bir şey umurunda değildi.Aslında o da bu masayı pek umursamıyordu.
Rahat bir yerde uyumakdı tek isteği, kendini uyuşturmak hiçbişeyin farkında olmamak.Onun yanında keder duruyordu.Kendine acımaktan başka sanatı olmayan keder masada ki en hazin öykünün sahibiydi kuşkusuz.Anı yaşayansa hepsinden farklı olarak o masada ve herşeyin farkındaydı.Tek tek gözlerine bakıyor hepsinin ,içinden yorumlar yapıyor ,için için alay ediyordu onlarla.Hepsi hakkında bir yorumu vardı.Ama doğru ,ama yanlış... Belki de en büyük hatasıydı geçmişten ders almayıp ,geleceğe dair plan yapmaması.Ama o buydu işte.Hepsi tek tek masanın etrafını çevirmişlerdi.Eksikler vardı.Belki gelirlerdi daha sonra..
Ortada bir beden vardı ve mümkünse hepsi ona tek başına sahip olmak istiyordu.Toplantıda bunun içindi zaten.
Tam birşeyler konuşacaklardı ki özgür geldi.Her zaman olduğu gibi başına buyruktu.Toplantı saatini falan takmamıştı.Paldır küldür girdi içeri.Ve hemen el koydu karar verilmediyse alıp gideyim ben bu bedeni.Bu kez benim olsun....
Hemen itirazlar yükseldi.Hep bekleyen daha yüksek sesle atıldı..Öylemmiiii? Peki ben ne yapacağım, sen onu alınca.Benim hayallerim var beklentilerim var sen onu alınca onlar bitecek buna izin veremem..Arkasından yetişmeye çalışan atıldı.Durun bir dakika..Yetişebilmem için ona ihtiyacım var.Onun arkasından öbürü, onun arkadından öbürü, habire konuşuyorlardı.Kapının açıldığını farketmediler bile.
Bilgi gelmişti.Şöyle bir baktı odaya hepsi ayrı telden çalıyordu.Bedende ortada öylece yatıyordu.Ben dedi, bunlarla nasıl başa çıkacağım hiç mi akıllanmayacaklar.?Gülümsedi..Derin bir nefes aldı Yerine yani,masanın başına geçti oturdu.Tek tek farkettiler bilginin geldiğini.
Sonra bir sesizlik büründü odaya.Bilgi , bakıyorum yokluğum sizi daha da körleştirmiş.Şu zavallı bedene yaptıklarınıza bakar mısınız? Gözlerinden yaş geldiğini eminim hiç biriniz farketmemişsinizdir. Oysa onun hepinize ihtiyacı var.Oysa o ,sizinle yol alıyor.Ama herbiriniz onu tek başına zaptederseniz buna dayanamaz.Herbirniz onun ekmeği suyusunuz.Hep yetişmeye çalışan atıldı.Ben daha çok isterim.Sabır denen düşmana karşı onun bedenine ve ruhuna ihtiyacım var.
Bilgi kaşlarını çattı..Neden düşman olsun.Öğrenemedin gitti.Sen ne kadar uğraşırsan uğraş ,bu kafayla gidersen zaman seni altedecektir.Neden onunla işbirliği yapmıyorsun böylece daha kolay varırsın istediğine.İstediğim mi? Ben ne istediğimi bilmiyorum ki dedi.
Kederin gözlerinden yaşlar boşandı.Ne hazin dedi.Bu kadar çaba ne olduğunu bilmediği bir şey üzerine.Bilgi kederin gözlerine baktı.O ne istediğini bilmiyor keder, ama senin bildiklerininde sana faydası yok.Çünkü hep kötü şeyleri hatırlıyor hep kendine acıyorsun.Bu zavallı bedene nasıl zarar verdiğini biliyor musun?Onun beyninde bir hastalık gibisin.Gittikçe tükeniyor ve yakında tüketeceğin bir beden kalmayacak.Kederlenen aniden sustu ..Tokat yemiş gibiydi.
Özgür ,siz dedi ancak bunu yaparsınız.Ama ben onun tüm sınırlarını kaldırıp istediğini yapmasını sağlayacağım.Hiçbiryere ,hiçbirşeye bağlı olmayacak.Hiç kimseye hesap vermeyecek.Kimseye bağlı olmayacak ,rüzgar nereye eserse oraya gidecek.Canı ne isterse onu yapacak..
Bilgi ona döndü ve dediki, özgür uçan balon bilir misin?
Bilirim dedi özgür.O da senin gibi özgürdür.İçindeki her ne ise onu uçurur, ayaklarını yerden keser.Elinde bırakınca masmavi göklere doğru yol alır.Ne mühiş bir duygu dedi özgür.Evet dedi bilgi..Müthiş.Ama o masmavi göğün sonu yoktur.Ve gideceği yer kara uzayda bi yerlerdir ve uzaya varmadan patlayacaktır üstelik.Belki bir yere bağlı kalabilseydi gözleri gülen çocuklara eşlik ederdi.Gökyüzünde yalnız başına patlamazdı.Belki ona biçilen hayat ne kadarsa o kadarı daha anlamlı geçerdi.
Bitkin işte dedi benim dediğime geldiniz hepiniz.Rahat bırakın onu.Bana verin zaten çok yorgun kolunu kıpırdatacak hali yok.Ruhu çok bitkin.Kendine bırakın ber de ben olayım yanında.Tam ağzını açıp daha başka şeyler söyleyecekti ki bilginin ona baktığını farketti ve sustu.Hiç azar yiyecek mecali yoktu ve bu beden o na tek başına kalmazdı.Karar vermişti savaşmayacaktı.Bilgi ona diyeceklerinden vazgeçti.Savaşmıyordu bile. O gün o masada ki herkes zavallı bedeni ve aslında aslan payı olan bedeni alabilmek için kendi yöntemince uğraştı.Bir yere varamadılar.
Bilgi dediki..
Bekleyin geçmişi ve ders aldıkları geliyor.Onlarla anlaşmaya çalışın.Ama unutmayın ki bu beden ,bu beyin tek kullanımlık.Onun kullanım ömrünü uzatmak sizin elinizde.Bu kadar hoyrat davranırsanız ona yakında uğrunda savaşacağınız birşey kalmayacak.
Sonra bilgi kalktı gitti.
Geçmişi ve ders aldıkları geldi.Hepsi bu ikisine bakıyordu.
Çok konuşmayacağız dedi ikiside.Biz öğrendik ki hiçbirnizden vazgeçemeyiz.Biz onu geçmişi ve ders aldıklarıyız elbette.Ama karar onun.Hanginizle ne kadar yol alacağı onun bileceği iş.Geçmişinde yaşanmış bir sürü örnek var..Evet dersler de almış bunlardan.Ama çıkardığı dersler tamamen onun bileceği iş.Birazdan uyanır kimi isterse onu yanına alır.Bu onun eleği,onun süzgeci..Bazen alınan her ders mutlak doğruyu vermez.Bazen mutlak doğru iyi hissettirmez.Bazen bir çıkarım tüm genellemeleri siler.Bazen tüm genellemeler ona kişiye aykırıdır.Onun içinde ki uyum ona özeldir ve formülü yalnızda onda gizlidir.
Güneş doğdu, sabah oldu.Önce beyin uyandı hemen bedeni uyardı.Beden yatağından kalkltı .Tek tek üzerine giydi hepsini.Belki bugün onun için farklı olacaktı belkide dünün aynısı.Herşey onda gizliydi ve bazen çok sıradan başlayan bir gün bambaşka bir bilinç boyutunda bitebilirdi.
Ve bazen bambaşka bir bilinç boyutunda iken ölüm hiç olabilirdi.Ve bazen tüm pencereler bir ışığa açılırdı.Ve bazen aynı pencereler ışığa kapanırdı.Öz olan neydi?Bulunmuşmuydu acaba?
Öz olan, gözle ayırd bile edilemeyen bir hücre ile evren arasındaki tıpkılığı farkedip bu ahenge layık olmaya çalışmaktı..

Cumartesi, Mart 04, 2006

Ali ayak başparmağı ile yanındaki parmağını birbirine sürterek arasına yapışmış kumları dökmeye çalışıyordu.Aslında diğer parmaklarındaki kumlarıda aynı yöntemle dökmek istiyordu ama o kadar kolay yapamıyordu.Demek ki dedi kendi kendine ayak başparmağının kasları diğerlerinden daha güçlü..Sonra sırayla parmaklara kuvvet büyükten küçüğe dağılıyor..
Sonra esen rüzgarla burnuna daha keskin gelen iyot kokusuyla bakışlarını parmaklarından denize doğru kaldırdı.Masmavi ,uçsuz bucaksız alabildiğine mavi.Çok uzaktan geçen bir gemi görünüyodu.Yavaş yavaş akıyordu ufukta.Ve içinde tüm yaylı enstrümanların eşlik ettiği bir klarnet şarkı söylüyordu..Ne kadar huzurluydu şimdi.Ayakları kımsala doğru uzatmış, ellerini, avuç içlerinden arkaya doğru yere dayanak yapmış.Üstünde uzun kollu tişörtü ayaklarında pijamamsı uzun bacaklı eşofmanı ile dünya batsa umurunda değildi.
Sabah evden çıkarken yanına anahtarını almış, kapıyı sesizce çekip çıkmıştı.Bu güzel sabah saatlerini kaçıramazdı.İyiki arkadaşını kırmayıp gelmişti onunla.
Ama arkadaşa arkadaş demek doğru olurmuydu acaba? Dost, yoldaş,kötü günlerin ortağı ,iyi günlerin mimarı...Sinan çok önemli bi adamdı onun için.Orta okul yıllarından beri arkadaşlardı.
Şimdi her ikiside işinde gücünde evli barklı ortalama hayatları olan adamlardı.Günlerdir Ali'de bir huzursuzluk bir mutsuzluk hali vardı.Herşeye çok çabuk sinirleniyor, hemen herşeye tepki veriyordu. Saçma sapan şeyler için eşinin bile kalbini kırmıştı.Bu sinirlilik haline bir anlam veremiyordu.Ama Sinan arkadaşının iş baskısından ve sorumuluklardan bunalmış olduğunda o kadar emindi ki .Sürekli Ali'ye onların yazlığına kaçmaları gerektiğini söylüyordu.Ali hep erteliyordu bu teklifi.Aslında iyi olurdu ama bu kadar iş güç içinde yapılacak o kadar çok şey varken doğrusu tamam diyemiyordu bir türlü.Ta ki dün yine aniden parlayıp eşini, yani Deniz'i kırıp, hatta ağlatana kadar.
Akşam Sinan'larda yemekte idiler.Herşey yolunda, sohbet güzelken Ali yine bişeyleri yanlış anladı ve parladı.Deniz , "Ali'cim onu demek istemedim "derken daha Ali elindeki bardağı yere fırlatıp odadan çıkmıştı.Deniz konuk olduğu eve zarar verdiğine mi mahcup olsun, başkalarının yanında azar işittiğine mi üzülsün ne yapacağını bilememişti.Kadıncağız dayanamayıp ağlamış hatta hızını alamayıp Aliye,
"Sen iyisimi toparlanana kadar biz biraz annemle kalalım oğlumla.Zira başka sonuçlar çıkacak bu işten.! " Ali'ye tokat gibi gelmişti bu laf.Kalakalmıştı birden.Her kaprisini çeken kadın birden panter kesilmişti.Hızla çocuğu hazırladı ve Sinan'a onları annesine bırakmasını rica etti.
Tüm ısrarlara rağmen durmamış çıkmıştı.Annesinin evine varıncada cep telefonunu kaptmıştı.Ali çok üzülmüştü.Sinan Denizi bırakıp geldikten sonra üçü oturup uzun uzun konuşmuşlar, sonunda Ali, Deniz ve en önemlisi çocukları için bir müddet ortamdan ayrılıp Ali'nin kendisini toplaması gerektiğine karar vermişlerdi.İki arkadaş geceyarısından sonra yola çıkmıştı.Sinan eşini yalnız bırakmak istemiyordu ama eşi yani Betül dostları için bunu yapmaları gerektiğini söyleyip eşini rahatlatmıştı.Sabaha karşı yazlığa vardılar.Yolda hiç konuşmadılar.Eve varınca da birer yatak seçip yattılar.
O kasvetli gecenin sabahında bu kadar güzel bir güne uyanabileceği Ali'nin hiç aklına gelmemişti.Gök berrak,deniz mükemmel,etraf sessizdi.Sanki dünyadan takvimi ve saati kaldırmılşardı.Kulakları ard arda çalan telefonlarla çınlamıyordu.Sonsuz bir hiçlik ,yokluk başlamıştı adeta.Oturduğu yere uzandı sırt üstü.Göğü seyretti.Bir süre sonra da uykuya daldı.Ne kadar uyuduğunu pek ayırd edemiyordu ayaklarının üzerinden geçen tüylü bişeylerlerlerin gıdıklaması ile uyandı.Gözlerini bu gıdıklanma ile açmış ve ayaklarına sürününerek geçip giden köpeğin ardından gülümseyerek bakıyordu. Bir gözü hala kapalı idi.Güneş yükselmişti.Karnının acıktığını farketti.Ayağa kalktı yavaş yavaş ellerini cebine soktu yavaş yavaş yürümeye başladı.Sitenin bakkalına geldiğinde bu mevsimsiz konukluğun mükafatı kimseler yoktu ortalarda.Birkaç bütün yıl sitede kalan aile dışında.Onlarda alışverişlerini çoktan yapmışlardı.Önce "bir ekmek" dedi..Sonra vazgeçti çok acıkmıştı.İki ekmek ve kahvaltılık aldı.Eve geldiğinde Sinan hala uyuyordu.Kapıyı duymadığı için Sinan'ın uyuduğu odanın penceresinden içeri girmişti."Adam hala uyuyor yuh evi götürseler duymayacak" dedi kendi kendine..
Sonra mutfağa geçti..Çay koydu.Domatesleri doğradı,birkaç çeşit peynir çıkardı doğradı, balı ve kaymağı koyacak tabak bulamadı önce sonra başka bir dolaptan başka bişeyler buldu çıkardı.Mis gibi sucuklu yumurta kokusu tüm evi sardığında Sinan uyandı.
"Uffff oğlum Ali naptın sen yaa?" "Betül benim sucuklu yumurta yediğimi bir duyarsa! "
"Yeme o zaman Sinan'cım.Ben yerim senin yerinede çok acıktım zaten."
"Sen yanlış anladın , bir duyarsa çok memnun olur.Yemezsem kızar , zaten o kızmasa sucuklar küser bana, baksana kuzu gibi yatıyolar orda."
Tavanın içinde cızırdayan sucuklu yumurtada sofraya koyulunca tablo tamalandı.Çaylar doldu.Deli gibi bir kahvaltı başladı.Kıtlıktan çıkmış gibi yediler.Bir önceki akşam yemek yiyemeden kalktıkları sofrayıda saymazsak en son yirmidört saat önce yemek yemişlerdi.Hem deniz havası ,hem açlık hemde hanımların olmaması onların çılgınlar gibi yemelerine neden olmuştu.
Arkalarına yaslandılar.Eski günlerden çok bilindik,artık her detayı ezberlenmiş tatlı bir sohbet başladı.Kızlar,arabalar,hocaları,kaldıkları dersler, geçirdikleri ufak araba kazaları vs..
Kahvaltıya oturduklarında öğlen olmuştu.Yemek de sohbetle harmanlanınca masa başında çok zaman geçirilmişti.Oturmaktan yorulan iki arkadaş koltuklara geçince yine bir uyku bastırdı.Ali ,Sinan dan önce sızmıştı bile.Sinanda kalktı sofrayı topladı bulaşıkları makinaya yerleştirdi.Betül'ü aradı.İyi olduklarını merak etmemesini söyledi.Oğlunu sordu.Deniz'le konuşup konuşmadığını sordu.O'na da haber vermesini söyledi ve telefonu kapattılar.Sinan yatağına uzandı.O hemen uyumadı.Biraz olanları düşündü.Arkadaşına iyi gelecek birkaç alternatif formül düşündü.Hepsini kafasında uyguladı, en sonunda o açmadan konu hakkında konuşmamaya karar verdi.Sonra o da uyuya kaldı.Özellikle Ali aylardır uykusuzmuş gibi uyuyordu.Akşamları, kah evde balkonda ,kah balıkçıda , kah deniz kenarında mangal yaparak geçiyordu.Sohbet ediyor ,içiyor sızıyor anlamsız şeylere gülüyorlardı.Son akşam yine deniz kenarına nevaleyi taşımış üstlerini kalın giyinmiş mangalda balık yapıyorlardı.Hatta gençliklerine özenip ateş bile yakmışlardı kımsalda.Ali, Sinan'ın gitarını tıngırdatıyordu.Her akşam içilen rakı geleneği bozuldu o akşam şarap seçildi içki olarak.
Ali , "Deniz'siz yapamam ben onu çok özledim dedi"
Sinan, "tabii yapamazsın onun kadar rahat azarlayabileceğin bir kadın zor bulursun.Sıkı tutun ki kaçmasın sonra kime bağırırsın?"
Ali ters ters baktı arkadaşına.."bizde derdimizi kime anlatıyoruz " dedi.
"yalan mı oğlum son zamanlarda onun işlemediği suçlardan kaçkez infaz aldı kız baksana"
Ali başını eğdi."Sus dedi, sus Sinan n'olur zaten çok suçluluk duyuyorum." Sinan bişey demek yerine mangaldaki balığı ile ilgilendi.
Ali konuşmaya devam etti.
"Bazen insan evlilik körlüğü yaşıyor.Uzun yıllar yanında, seni anlıyor, herşeyin tanıdık ezberlenmiş.Bazen karının ne kadar güzel olduğunu bile unutuyorsun.Eskiden o gün saçını ne tarafa taradığını bile farkederken şimdi üstündeki kazağın yeni mi eski mi olduğunu ayırmakda zorlanıyorsun.Karın senin karın nasıl olsa.Bugün uykun varsa yarın sevişirsin yanında uyuyor ne de olsa.Ya da bu yıldönümü atlasanda olur seneye çok şık bişey yapar arayı kapatırsın.."
Sinan böldü , "ne ilgisi var şimdi senin kızı harcayıp durmanla?"
İçkisinden bir yudum aldı, gitarı bir iki daha tıngırdattı.
"Yanımda ve benimya kaprisimide çeker.Bugün olmazsa yarın alırım gönlünü.Çocuğumun anası nasıl olsa.Ne kadar öfkem varsa kıza boşalttım.Oysa benim derdim işle ilgili, oğlana iyi bir gelecek hazırlamakla ilgili, atladığım yıldönümünü seneye telafi edebilmek için daha çok para kazanmakla ilgili.Sinan bazen Deniz'in en ufak bir serzenişi bile dokunuyodu bana.Hiç çekemiyordum.Katlanmak istemiyordum bu kadar dert arasında.Kendi kendine yetsin istiyordum.Bazen gıcık bile alıyordum biliyor musun?"
Sinan güldü.."laf aramızda ben de böyle hissediyorum bazen"
Ali şaşkınlıkla baktı aptal aşık diye dalga geçtiği Sinan'a. "Ali'cim, yalnız sen değilsin böyle hisseden.Eminim Deniz'de zaman zaman sana hissediyordur bunları.Önemli olan o sıkıntılı zamanlardan nasıl ya da hangi sürede sıyrılabildiğin.Her çift yaşar bunları"Sonra güldü "yani umarım yaşıyodur, yoksa durumumuz çok parlak değil" güldüler.
"Ama dedi Ali ,kokusunu özlüyorum şimdi.Evin içinde dolaşmasını, bana küsmesini bile özledim. Ne yapmak lazım dostum asla vazgeçemeyeceğin kadını gözden çıkaracak kadar bunaldığında.?"
Sinan yeni bişey bulmuş gibi bir ifade ile..
"birbirimizden uzaklaşmak.Birbirimize zaman tanımak.Birlikteliklerin böyle çukurlara girebileceğini bilerek yaşamak.Asla böyle bişey olamaz olursa o iş bitmiştir dememek.Kendini baskılamadan yaşamak. Yani en azından şu an çözüm olarak bu geliyor aklıma."
"Bence Deniz'e git gönlünü al.Nasıl alacağını sen iyi bilirsin.Deniz akıllı kızdır sonrada bu gelgitlerde ne yapacağınıza dair bir eylem planı geliştirin.Böylece kimse incinmeden ya da en az kırılarak bu iş çözülebilir"
Ali'nin kafasına yattı.O gece bir daha bu konu hakkında konuşmadılar.Nasıl kızları tavlayıp evlenmeye razı ettiklerini konuştular.Çocuklarını konuştular.Yine çok yediler.Çok içtiler.İşyeri dedikoduları yaptılar.İşe o hafta başlayan sarışından bahsettiler.
Ve Ali günlerdir düşünmeye bile dayanamadığı hayatını ilk kez özlemiş olarak burnunda oğlunun kokusuyla ve denizin hayali ile uyuya kaldı.Eve dönme vakti gelmişti.

Çarşamba, Mart 01, 2006

AKŞAM EVİNE GELMİŞ-5

........"Ve şiir yazmaktır,
süresi ötekilerden kısa bir ömür üzerine,
bir beyaz kağıda herşey yazılabilir senin dışında ,
güzelliğine benzetme bulmak zor,
sen iyisimi sana benzemeye çalışan herşeyden,
bir gülden bir ilk, bir son bahardan sor.
belki tabiattadır çaresi
senin bir çiçeğe bu kadar benzemenin,
ve benim bilinci nasırlı bir bahçıvan çaresizliğimin...
anlarım bitkiden falan ama..
anlatamam toprağın güneşle konuşmasını
sana çok benzeyen bir çiçek yok..
sen bana ışık ver yeter ben de filiz çok..
köklerin içimde gizlidir.
gelen, giden, açan, soran, deren, budak yok
bir şiir istersin içinde benzetmeler olan..
kusura bakma sevgilim
heybemde sana benziyecek kadar güzel bişey yok..."

Şairin dizeleri geçiyordu içinden..sonu nasıl bitiyordu sahi..Güzel bitiyordu.Dilinin ucundaydı..Hatırladı..
"Sana bakmak Allah'a inanmaktı".......
........
Evdeydi nicedir.Mecbur olmadıkça çıkmıyordu dışarı.İşyerine de pek uğramıyordu.Neyseki iyi bir ekibi var.Kendine dönecek lüksü bu ekip sayesinde buluyordu.
O günden sonra kadını hiç aramadı, işlerini bir süre için başka birine devretti.Aklından silmek istiyordu.Bu aşkın imkansızlığına daha da inanmıştı çünkü.Aklından çıkarmak istiyodu ama o son görüşmelerini tekrar tekrar düşünüyordu.Ellerine dokunduğunu hayal edip mutlu oluyordu.
Zamana ihtiyacı vardı.Ama bu zamanın ne kadar olduğunu kestiremiyordu.Canı gittikçe daha çok acıyordu.Sevmek ölmekten acımıydı acaba?Tercih edilecekse biri ve diğerinden daha az acıtıyorsa onu seçebilirmiydi?
.......En son söylediğine inanamadı..Ölmek haaa? Ölmeyi düşünecek kadar sevmek ha...Hani eğlenirdi arkadaşları ile.."Mantıklı olmayan hiç birşey peşinden gidilecek kadar önemli olamazdı" ha...
Boğazındaki ateş topu ateşten damlalar gibi akıyordu bazen."Ağlamakla açılır insan" derdi babaannesi neden açılamıyordu.
Kah nefret ediyordu kadından, kah adını sayıklayarak ölmeyi bile paye sayıyordu kendine.Kah gülüyor kah duvarları yumrukluyordu.Ama bitiremiyordu işte içinde.
O çaresiz günlerden biri idi yine.
.Duş alması gerektiğini farketti..Zira bu koku yaşayan bir organizmadan çıkmamalıydu.Duşa girdi.Uzun uzun tepesinden akan suyun altında kaldı.Dününemiyordu.Hiç farkında olmadan traş oldu.Boş ve uzun uzun aynaya bakarken traşı bitti.Üzerini değiştirdi.Camları açtı ,evi havalandırdı.Markete inip sigara alacaktı.Montunu alırken kapı çaldı.Açmak istemedi.Kimse ile konuşamazdı.İçeri girdi kapıdakinin gitmesini bekledi.Kapıdaki gitmedi.Uzun uzun ve ısrarlı bi şekilde kapı çalıyordu.Çok sinirlendi.Oldum olası ısrardan hazzetmemişti..Gitti kapıyı açtı hızla.
O an dünya karardı , döndü, uğuldadı, kişisel kontrolünü bir süreliğine kaybetti.Sürprizleri hiç sevmezdi.Bu kontrolsüz tepkiler onu sinirlendiriryordu.
Günlerce adını sayıklayıp rüyalarında görmek için sürekli uyuduğu kadın karşısında idi.Ve yüzünden hiçbir duygu okunmuyordu.
Merhaba dedi kadın.Merhaba dedi o da..Gelebilir miyim?
Gel dedi adam.Gel otur üç dakika sonra buradayım.Sigara içmeden bunu kaldıramazdı.Tuh dedi kalıbına senin..İçinde tanımadığı bir ses suyrılıp söylemişti bunu ona..Madde bağımlısı oldun öylemi? Tebrik ederim diyordu alaycı alaycı.Eliyle başının üstünden kovdu o sesi.Şimdi olmazdı.Gitmesi ile gelmesi bir oldu.Kadın bir koltuğa oturmuş.Bir sigara yakmıştı bile.Bana söyleseydin bırakmazdım seni.Ben de vardı dedi.Ve odaya güneş doğdu birden.Gülümsüyordu.Gözlerinden çıkan ışık sokağı aydınlatabilirdi.
Oturdular.Uzun uzun konuştular.Geçen sürede neler yaptıklarını anlattılar birbirlerine.Adam ilk kez bu kadar kendini açık etmişti kadına. Ama umurunda değildi.Kadının omuzlarında ağlıyordu.Kadında başını okşuyordu sesizce.Sonra sustu sorar gibi baktı kadına.
Kadın bir sigara yaktı bir yudum su aldı.
Erkek arkadaşımdan ayrıldım dedi.Senin yüzünden ayrıldım.Şimdi burdayım ama sonumuzun olmayacağını biliyorum.Sen ve ben olmaz.Hedeflerimiz,beklentilerimiz, huyumuz, takıntılarımız..... çok yorucu bir aşk olur bu.Daha ilk aydan kavga başlar.Çünkü çok benziyoruz.Sonra yıpranırız.Birbirimizden nefret ederiz.Dedim ya sana "tarla kuşuydu juliet"....
Tüm bunları bilerek neden burdayım biliyor musun? Seni yaşamadan tüketemeyeceğim.Yaşamaya geldim.Yaşayıp zamanla atacağım seni damarlarımdan.Kendimi zora koşmayacağım.Unutmalısın diye emretmeyeceğim.Ben de sende emir almayı sevmeyiz..Kendi kendine tükenecek.Ve aklımızda keşkeler olmadan ne yapmamız gerekiyorsa onu yapacağız.Sana geldim diyemem, seninim hiç diyemem.Ama nefes alabilmem için sana ihtiyacım var.Görüyorum ki senin de bana.
Ve bu süreyi ikimiz içinde en iyi şekilde yaşamaya çalışacağım.Eğer tamam diyorsan ben hazırım.
Şu anda şart koşacak hali yoktu.Tüm kaleleri fethedilmişti .Üstelik güzel de konuşmuştu ve aynen öyle düşünüyordu o da.Bir farkla, çok yıpranabilirdi ama damarlarından asla atmayacaktı onu..ne yavaş yavaş ne de birden bire..Bu kadının herşeyi mi güzel Yarabbi ne güzel akıl etti de konuştu bunları diyordu az önce bağımlı olduğı için onu suçlayan ses..O sesi de sevdi sonra..Odanın renkleri açıldı birden.Sigarayı bırakmaya karar verdi.Kadına sarıldı.İlk kez teninin kokusunu çekti içine.Elleri ellerinde gözlerine baktı uzun uzun..
Sonra birlikte yazdan kalma sonbahar akşamında elleri ceplerinde yanyana yürüdüler.Eve döndüler konuştular ,sustular,şarap içtiler..Ve adam hayalindeki gibi kadının dizlerinde uyudu...

Şiir: Yılmaz Erdoğan

YAZANIN NOTU: THE END
İçimde günlerdir sessiz bir çığ gibi büyüyen ve bir türlü dizginleyemediğim öfkemi, kıştan bahara geçişin bir sonucu olarak yorumlamak istiyorum.Çünkü beni böylesine öfkelere boğacak belli başlı hiçbirşey yaşamıyorum.
Birilerinden nefret etmek için, gıcık almak için adeta sebep arıyorum.Sanki herkes sıraya girdi.Elimde olsa da dilimde bir kılıç olsa ve ben herkesi kırıp geçirsem..Kellelerini vursam...Ne yapmalıyım.Neye bağlamalıyım bilemiyorum.
Dün akşam dua ettim içimdeki öfkeyi al artık..Sakin bir ruh ver bana ,diye..Umarım kabul eder çünkü beni çok yıpratıyor..
Aranızda psikolog var mı? Bi ses verin nnnnoolluurrrr?

Cumartesi, Şubat 25, 2006

AKŞAM EVİNE GELMİŞ PART-4

Hadi dedi.Şu keşfi bitirelimde size bir kahve ısmarlıyayım.Taaaaa gözlerinin içine bakıyordu kadın.O kadar heyecanlandı ki sadece gülümseyebildi .Akşam üstüne kadar çok sıkı çalıştılar.Hep iş konuştular.Çok da keyifli geçti herşey.Akşamüstü iş bittiğinde, kadın hadi bakalım dedi.Yorgunluk kahvesine gidiyoruz.Onunla Yemen'e bile giderdi ama böyle demedi.Hadi bakalım emir büyük yerden buyrun gidelim dedi.
Yolda yine iş konuştular.
Kadın onu çok güzel bir mekana getirmişti.Taban rengi kırmızı ,masalar krem, etraftaki objelerse kırmıznın ve kremin tonlarından oluşuyordu.Özellikle köşelere yerleştirilmiş abajurlar bir sanatçının elinden çıktığını haykırıyordu.Duvarlar karşılıklı olarak kırmızı ve krem boyanmıştı.Tepede aydınlatma elemanı olmadı için tavandan aşağıya çeşitli taşlardan oluşturulmuş ipli sarkıtlar bırakılmıştı.Amatis, kehribar,olltu bile vardı.Ve fonda tango çalıyordu.Mekandan çok etkilenmişti doğrusu.
Kahvelerini söylediler yine koyu bir sohbet başladı.Zaten hiç susmuyorlardı.Söz bir şekilde ilişkilere geldi dayandı.Adam dediki ,bazen o'nu bulursunuz, işte bu o dersiniz ama o ellerin olmuştur bile.Yaşam bazen umutsuz kılıyor insanı.Kadın öylemi oldu sizde ? dedi.Bilemiyorum dedi adam.O mu değil mi bilmiyorum.Belki o'na bu kadar hasret kalmak beni sarhoş eden bilemiyorum....Doğru olabilir dedi kadın ciddi bir ifade ile.Bilirsiniz "Tarla Kuşuydu Juliet" diye bir oyun vardır.Romeo ve Juliet yazıldığı gibi bitmemiş, sonunda birbirlerine kavuşmuşlar ve evlenmişler.Aradan yıllar geçmiş , Juliet'in elinde bir içki kadehi, saçında bigudiler olduğu halde oyun başlar..Arkasındanda sahneye şişmanlamış ve kelleşmiş Romeo girer.Eski şiirler sözler bitmiş yerine birbirine lanet okuyan , her fırsatta kavga eden yıllanmış bir çift gelmiştir.Oyun öylece devam eder.Aşkın en büyüğü ya da tutkunun kavuşulamayan ,hep hayal edilendir.Belki de onunla bir hafta geçirseniz gerçek çıkacak ortaya....Birbenbire sustu kadın , sanki fazla konuşmuş açık vermiş gibi sustu.Adamsa dikkatle onu dinliyor dinlerkende izlemekten kendini alamıyordu.Adam tüm cesaretini topladı ,size de mi öyle oluyor? dedi.
Sanki perde inmiş gerçekler çıkmıştı ortaya, kadın hiç tereddüt etmeden evet dedi.Onunla zaman geçirmekten konuşmaktan o kadar mutluyum ki ama gerçek hayatta bu nasıl olurdu bilemiyorum.Aslında pek de iyi olmayacağı yolunda bir teorim bile var.Adam şaşırdı.Neden böyle düşünüyorsunuz ben tam tersini düşünürdüm.? Çünkü dedi kadın, karakterlerimiz çok benziyor.Aynı karakterde iki insan aşık olursa çok acı çeker.Farklı olmak gerekir.Farklı olduğunuzda bir tarafınızı diğeri idare edebilir.Ama karakteriniz çok benziyorsa taktik aynı,inat aynı olmaz yani.
Adam hak verdi ama vermek istemiyordu.Haklı olabilirsiniz hiç mi yolu yoktur sizce dedi.Kadın, eğer başkaları olmasaydı bu fotoğrafın içinde bu iki insandan başka denemeye ve acı çekmeye değerdi bence.Bu fotoğraf kalabalık olmaz.
Sanki konuştukarı kendileri değildi hiç isim geçmiyordu.Ama bal gibi aşklarını konuşuyorlardı.Adam dediki ben bu fotoğraftaki herkesi yok sayabilirim.Bu kentten gidebilirim,herşeyi yapabilirim sadece o istesin yeter.Tüm yaşamımı değiştirebilirim inanın bana.
Kadın elini adamın eline koydu.Siz çok özel bir insansınız umarım o kişiyi en kısa sürede bulursunuz dedi.Adamın içi yandı.Elinin üstünde ki eli tuttu.Sıkı sıkı tuttu.O son nefesiymiş gibi tuttu..Hayata tutunur gibi tuttu.Lütfenn dedi..Bir şans verilse..Kederle başını iki yana salladı kadın.Olmaz dedi.Çok da net söyledi.Heyacanların peşinden gidecek yaşı çoktan geçtik maceraya gerek yok..Elini elinden çekti kadın.Sevgi ile yüzüne bakıyordu adamın ama hiç bir aralıkda bırakmıyordı.Zaten yeterince mağrur olan adam daha fazla yalvaramadı bu tavır karşısında.Kahveler aralarındaki sesizliğin sohbeti ile bitirildi.Hep sususldu , çok şey konuşuldu.Kalma zamanı geldi.Kadını öğlen yemek yedikleri ve arabasını park ettiği yere bıraktı adam.Tokalaşıp nezaket cümleleri söyleyerek ayrıldılar birbirlerinden.
Adam otomobili kullanıyordu ama nereye gittiğini bilmiyordu.Cep telefonu çaldı.Baktı ofisten arıyorlardı.Açtı ,işe dönmeyeceğini söyledi.
Eve gitmeye karar verdi.Otomobilinin yönünü eve çevirdi , radyoyu açtı...Kapattı...Eve gitmek istiyordu.Aklına başka bişey gelmiyordu.Kalbi bir elin içinde sıkışmış kalmıştı nefes alamıyordu.


YAZANIN NOTU: TO BE CONTINUED

Perşembe, Şubat 23, 2006

yaşama mücadelesi veren bir metabolizmadan ilik nasıl emilir konulu bir ödül olsaydı beş dalda ödül kazanırdı.iliğin tam geçtiği yolu tespit etme ödülü,iliğe acı vermeden nüfuz etme ödülü,gerekli bağlantı kanallarını açma ödülü, gözünün içine baka baka tecavüz ödülü ,en iyi yardımcı oyuncu ödülü...annndddd oscar goes toooooo .....
kesin oscarı alacak...vakur bir ifadeyle havaya kaldıracak ve diyecek ki sizin iliğiniz olmasa yapamazdım..ama en çok da suistimal edilebilen hislerinize teşekkür ediyorum.alkış kıyamet arasında yerine vardığında, oturmak üzereydi kiii ilahi adalet bu ya ..zafer sarhoşluğu ile oscarı koltuğa bıraktı ve unutup üstüne oturdu.(emek vermediği için unutması kolay olmuştu).oscar kıçına girdi.bi daha da çıkmadı.içinde iliğe yer kalmadı ödül onu tatmin etmişti.

Çarşamba, Şubat 22, 2006

AKŞAM EVİNE GELMİŞ ..PART-3

Kadına bu kadar yakınken gözlerinin rengini daha iyi görebiliyordu.Uzun zamandır ilk kez gözlerine bakabilme cesaretini göstermişti.Hatta gözlerine kilitlenmiş başka bir yere bakamıyordu.İçinde ki ses kimin olduğunu hatırlamadığı bir şarkı söylüyordu
"Gel birer çocuk olalım, o günden başlayalım..
Gözlerimiz buluşsun, ilk kez bakışalım...
Ne dün ne de yarın kalsın, biz yeniden doğalım..
İlk söz dudağında, olsun benim adım,
Olur ya, kalbinde yer bulur da..
Yerleşirim yıllarca, seversin sonunda...
Olur ya, evet dersin aşkıma..Şeytana uyarsın da, olmaz mı olur ya"...

Kadın sanki içinden geçen herşeyi okuyordu.Ve o bundan rahatsız oluyordu.Tüm silahları elinden alınmış bir esir gibiydi karşısında.Adam tam ağzını açacak bir şeyler diyecekti ki kadın koluna dokundu yavaşça..

YAZANIN NOTU: TO BE CONTINUED

Salı, Şubat 21, 2006

AKŞAM EVİNE GELMİŞ ..PART-2

Ertesi hafta bir iş yemeği için sözleştiler.Önce yemeğe gidilecek arkasından firma için belirlenmiş arsaya bakılacak daha sonra üzerinde yapılabilecekler belirlenecekti.Yine iş di..İş için bile bir arada olabilme şansını yakalamak bile güzeldi.Belki bu hafta ablasının öğüdünü dinleyip konuşabilirdi.Çünkü bu yemek ve keşif planında sadece ikisi vardı.
O gün geldi..Yemeğe erken gelmiş ayrılan masaya oturmuştu.Bir sigara yakti.Bir kaç nefes almıştı ki garson gelip uyardı.Toplumun olduğu halka açık mekanlarda sigara içmek yasaklanmıştı.Söylene söylene söndürdü sigarasını.Kapıyı izlemeye başladı.Çok rahattı oysa heyecanlı olmayı bekliyordu.Değildi ama sabırsızdı.Çok geçmeden kapıda göründü.Lacivert bir tayyör içine de pembe bir gömlek giymişti.Saçları her zaman olduğu gibi açıktı.Gömleğin içinde beyaz inci bir kolye takmış , inci küpeleri ile de kulaklarını süslemişti.Pembe bir ayakkabı vardı ayaklarında.Pembe çanta.Ne kadar hoştu yine.Masayı gösterdiler oraya doğru yürümeye başladı.İşte o an kulaklarını patlatırcasına bir gümbürtü başladı.Yanaklarının ısındığını hissediyor, hareket kabiliyeti tükeniyor gibiydi.O'na doğru yürürken yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.Her zaman olduğu gibi harika gülümsüyordu.Masaya geldi ayağa kalktı ,kadını karşıladı tokalaştılar.Kadın oturdu , o da oturdu.Daha oturur oturmaz doyumsuz bir sohbet başlamıştı bile.Ordan burdan, trafikten, insanlardan, havalardan, komşunun köpeğinden.Hiç susmadılar.Hep aynı fikirde olmaları ona çok ilginç geliyordu.O'nun gibi muhalefet bir adam nasıl olurda hep aynı fikirde olabileceği birine rastlardı.Kadın karşısında konuşurken o da aklından tutup kadının elinden oradan çıkmak ve yeni kurduğu dünyasına götürmek geçiyordu.Sonra konuşulana katıldı tekrar.Ne yediklerini bile hatırlamıyordu.Ama her ne ise galiba çok lezzetli idi.Yemekler bitti.Hesap gelirken, o arada genç bir adam masaya doğru gülümseyerek yaklaşıyordu.Kadında ayağa kalktı ,öpüştüler.İlk merhabadan sonra tanıştırıldılar..Bilmem kim bey...
Bu bilmem kim beye bu kız çok güzel bakıyordu sanki.Yanılmışmıydı acaba.
Sonra bilmem kim bey izin istedi masasına oturdu.Hesap geldi ödeyip çıktılar.Yolda kendi kendine konuşuyordu bu kez.İlginç bir şekilde kızda susmuştu.İçinden kendine söyleniyordu.Hayatında biri olan bir kadına bu kadar kaptırdığın için utan kendinden diyordu.Bunu nerden biliyordu ki? Bu konuda hiç konuşmamışlardı.Yine de vazgeç..Vazgeç.İma bile etme.Allah kahretsin dedi.Burdan birşey çıkmayacak ve sen kapıldığınla kalacaksın.
Sonra döndü kadına baktı.Yüzünde hiç görmediği garip bir ifade vardı.Şaşkın, mütebessim ama ekşi ,düşünceli, tedirgin.
Sessizliği bozan yine o oldu.Restorandaki bey?
Evet ? dedi kadın..Yakınınız mıydı?
Erkek arkadaşım dedi kadın.O kadar net bir adamdı ki, yüzünün allak bullak olmasını nasıl gizleyebileceğini düşünüyordu.Otobüs şoförüne söylendi sesli sesli.Etrafta ne kadar kötü sürücü olduğunu kattı araya..Biraz sakinleyince de, erkek arkadaşı olduğunu bilmediğini, işine özelini karıştırmadığı için onu tebrik ettiğini zırvaladı.
Kadın sadece gülümsedi.Adamda gayet düzgün görünüyodu aslında.
Hiç bahsetmeyecekti.İma bile etmeyecekti.Konuyu kapatacaktı.Ve mümkünse gidecekti buradan.Zaten bir yurt dışı seyahati vardı 6.7 aylık o arada da bu konuyu kendi içinde kapatır rahat ederdi.
Yolda sadece adamın ince müzik zevkini yansıtan bir albüm dinlediler.Konuşmadılar.Sözü geçen araziye ulaşmışlardı bu arada.Arabadan indiler.Tatlı bir rüzgar vardı, hava güneşli olduğu için insana dokunmuyordu.Arabanın onunde söyle bir durup sessizliği dinlediler yanyana.Sonra adam kadına döndü, hiç bu kadar yakın durmamıştı.İçinden sıcak bir şeyler aktı.Kadında geri çekilmedi.Öyle bir süre baktılar.Kadının gözlerinde çok sıcak ama anlamını bilmediği bir ifade vardı ve bunu çözememek onu deli ediyordu.


YAZANIN NOTU: MAY BE CONTINUED

Çarşamba, Şubat 15, 2006

Akşam evine gelmiş elinde bir şarap kadehi gündüz olanları düşünüyordu.Bu kadar yalnız olmasaydı yine düşünür müydü? Galiba düşünürdü.Bu düşünceyi kafasından söküp atması günden güne zorlaşıyordu.Ve üzerine konuşmadıkça, paylaşmadıkça büyüsü daha da ağırlaşıyordu.Nasıl anlatsındı..Hiç olacak şey değildi..Derin bir iç çekti, zaten çok nadir yaşayabildiği o'nlu son zaman dilimini, bir daha bir daha düşünmek için kendini hiç değilse ruh dünyasında özgür bıraktı.
Gözlerine bakmaya dayanamıyordu.Baktığında duygularını belli etmekten korkuyordu.İlk zamanlar böyle değildi işte , ilk zamanlar dakikalarca baksada anlaşılmasından korkmazdı.Zaten ilk zamanlarda o da bilmiyorduki hayranlık mı yoksa başka bir şey mi? Eğer bilseydi bu kadar bilmeden kontrolsuz girmezdi bu girdaba..Hiç olacak şeymiydi.
Tekrar gündüz olanlara döndü.Odasına girdiğinde birdenbire bir heyecan sardı.İlk dakikalarda ne diyeceğini ne yapacağını bilemeden saçmaladı.Ordan ...burdan..konuştu.Konuşurken de söylediklerine kızıyordu.Ne saçmalıyosun sen diyordu kendi kendine.Ama herkesin düştüğü salak durumuna o da düşüyordu işte.Daha girer girmez aşktan söz etmesi olacak şeymiydi.Gülümsedi kendi kendine.Ama sanki o da heyecanlanmıştı karşısında aniden görünce.Güzelim dudaklarında ki gülümsemede hafif bir gerginlik vardı.Hiç haber vermeden pat diye gelmişti.Bir süre sonra üzerinde çalıştıkları konulara döndüler uzun uzun konuştular.Her zamanki şeyleri konuşuyorlardı ama neden bugün gözlerine bakamıyordu? Kendine sürekli toparlanmasını telkin ediyordu ve doğrusu dışardan ne kadarını becerebildiğini merak ediyordu.Bir süre sonra bu telkini bıraktı ve kendini o'nlu dakikaların kucağına attı.Kendine inanamıyordu.Hiç olacak şeymiydi..
Güzelim siyah saçlarını elleriyle geriye attığında beyaz teni daha da parlamışda sanki.Boynundan mavi bluzunun üstüne doğru uzaman ince bir kolye süslemişti boynunu.Ve haraket ettikçe dalgalanan parfümü onu sarhoş ediyordu.Bir an bu parfüm kokusunu başkalrınında duyduğunu düşünüp rahatsız oldu.Bu rahatsızlığı yaşarken ellerini izlerken buldu kendini ne kadarda güzellerdi.Keşke avuçlarının içinde tutabilseydi.Kalbi sıkıştı.Boğazında sıcak bir top ne aşağı iniyor ne yukarı çıkıyordu.Ellerine baktığını farkettirmemek için konuştukları konuyu daha sert ve ciddi boyutlara taşıdı.O bununla ilgilenirken o da ciddi yüz ifadesinin altından karşısındakini izlemek için zaman kazanmıştı.Anlatacak o kadar çok şeyi vardı ki..Zaman dursa mekan değişse mesela şu an şu evin içinde karşısında otursa.Bir kadehde onun elinde olsa.Çocukluğu, gençliği, eski aşkı, işle ilgili planları,hayalleri, eski kitaplar,tekneler, arkadaşlar.Neler anlatmazdı ki.Ne anlatsan anlardı çünkü.Belki kıvrak zekasıydı o'nu bu kadar etkileyen.Belki modern çizgili alaturka tavırları.Siz demekten asla vazgeçmemesi.O'da dokunamayacak kadar büyük bir kıymet kazandırıyordu gözünde.Etrafında böylesini hiç görmemişti.Gülünce ne kadar da güzelleşiyordu mesela..Kendine hiç kimseye söylemek üzere bunun aşk olduğunu itiraf etti.İyi de nasıl kurtulacaktı bundan.
Geçen hafta ablası ile konuşmuştu.Ablası canı ciğeri , herşeyiydi.Ablasına herşeyi anlatabilir ablası asla onu yanlış yorumlamazdı.Sanki onun içinden bir içde ablasında var gibi.
Ablası dediki bu çaresiz kıvranan acı çeken kardeşe."Konuş, konuşmalısın..başka türlü olmaz.Hiç değilse eğilimini bilirsin.Hayatta olmaz olmaz konuş ve anla" Nasıl konuşurdu konuşacak şeymiydi bu..Hiç olacak şeymiydi...
Sonra kendi kendine bir yöntem geliştirdi ..Biliyordu karşısında ki çok zeki idi.İmalardan anlam çıkarmasını sağlayacaktı.Eğer bir adım görürse en azından itiraf edecek ve bu büyüyü hafifletecekti.Sonrasını ise hiç bilmiyordu.Aslında bugün oraya ima etmek için gitmişti.Etmişti de ama heyecandan o kadar yersiz ve zamansız ima etmiştiki.İmamı yoksa havadan sudan sohbet mi belli olmamıştı.Sonra da toplantı başlamış ve kalabalık çoğalmıştı ve asla ortam bir daha doğmamıştı.
Bu aşk bir yana o'na ihtiyacı vardı.Hayatındaki çıkmazları ancak o anlayabilir ,ancak o bişeyler diyebilirdi.Diğerleri aptaldı ve asla onun gibi dinlemezlerdi.Nasıl bir insana bu kadar çok ihtiyaç duyabiliyordu ..Oysa hep kendine yetebilmişti, en zor dönemeçlerden bir başına geçmişti.Şimdiyse tüm becerileri görünmez bir kanalla karşısındakine geçmişti.O'nsuz olamazmış gibiydi.Tekrar bu oda da karşısında oturduğunu hayal etti.Sonra da dizlerine uyuduğunu..Gözlerini kapadı ve çözümsüz bir günü daha kalbi ateşler içinde iken bitirme kararı aldı ve yatağına bile geçmeden öylece uyudu...

YAZANIN NOTU: MAY BE CONTINUED

Pazartesi, Şubat 13, 2006

Cumartesi gecesi sevdiğimiz iki dostumuz bizi ziyaret ettiler saolsunlar.
Ettiler de ben de çok sevdiğim Tv makinasını ve Okan Bayülgen'i ve Hakkı Devrim'i izleyebildim.Herşey her zaman olduğu gibi süperdi.Ta ki Okan Bayülgen eski sevgilisi Deniz Seksi'yi anons edene kadar.
Bir kadın bir adamı umursamıyormuş gibi yapıp bu kadar umursadığını insanların gözüne sokabilir.İşveli tavırlar,seyirci ile göz kırpmalı dil çıkarmalı oynaşmalar.Zavallı Nebil Özgentürk'e mikrofon yardımı yapma adı altında elinden tutmalar, ilgi göstermeler (tabi bunun tamamı eks aşkı Okan'ın dikkatini daha fazla çekme çabaları)
Sözde arkadaş Okan'a "sen beni bıraktın ellere gittin ama bak neler kaçırdın, seyircisinden konuğuna herkes bana hayran" demeye getirecek.Tabi ki hayran olacak nitekim giydiği mini elbiseden anüsünü seçebiliyoruk.
Ben de böyle durumlara düşmüştüm...Evet evet düştüm.Ama 17- 18 yaşlarımda.Koskoca kadınsanız ,biraz sırıtıyor, yavan kaçıyor, sizi küçültüyor.Olduğunuz yerden alıp daha alçak bi yere koyuyor.
Zaten pek de hazzetmediğim Deniz Seksi artık tam olarak bitmiştir bence.
Bu kadar tepkimin en önemli sebebi o gün orada Cem Karaca adına bişeyler yapılırken ve Edip Akbayram gibi Nebil Özgentürk gibi adam gibi adamlar konuşması gerekirken, onların susup bu şımarıklığı izlemek zorunda kalmalarıydı belki.Eğer dikkatli izlediyseniz Edip Akbayram'ın yüzünde ki memnuniyetsizliği görmüşsünüzdür.Önemli değil ama...Deniz Seksi geceye damgasını vurdı ve Okan'a gününü gösterdi önemli olan buydu.

Perşembe, Şubat 09, 2006

neden..kötü...la isla bonita..dert..kara..mırnav..çiş...film..klavye..doktor...uzak..beyaz...kalkan..
mavi..deniz..balık...halikarnas balıkçısı...ressamı..boncukcusu..incikcisi..
paça..beyin çürük karışık..dedikodu..eylem..içdinamik...müşteri sorunu..
sorunlu müşteri..cinayet..kaza...redkit..orkid...dostlar..arkadaşlar..diğerleri...
kıçımın kenarları...hiç takmadıklarım..takmak isteyip takamadıklarım..umurumda olmayanlar..çoğunluklar...önemsediklerim..adını önem grubu koyduklarım..adını çamurdanlıklar koyduklarım..sıradanlar..sıranın dışındakiler..sonundakiler..başı olmayan yılanlar..yılanı özletenler..günlükçüler...günü kurtaranlar..bir kaleme satılanlar...konuşurken kahramanlar..uygularken sümüklü böcektende böcekleşen vıcıklar..korkaklar..uzun vadeciler..
beyaz kelebekler...madam bowaryler...bozkırdaki orkideler..doğan görünümlü şahinler..sizler..bizler..kafası kıyak olanlar..içip içip kafaya kıyamayanlar....rock...hard rock...one..metallica...trafikte önüme kıranlar..sıkıştıranlar..ileri sürüş teknik(!)ciler..baba parasıyla eylem yapanlar..eylemi niye yaptığını bile bilmeyenler..okumuşlar..yazmışlar..okumuş eşşekler..kitap yüzü görmemiş alimler..parasıyla edep yerini örtenler..kıçı açıkta gezenler...vs..vs..vs..vs...

Salı, Şubat 07, 2006

Söylesene bana hayat seni üzecek kadar uzun mu? Dedi adam candostuna.Öyle bunalmıştı ki kız hiçbirşey onu rahatlatmıyordu.Hani gelince üst üste gelirdi ya hep.İşte öyle oluyordu.Sonra kendi kendine , yaşama sanatı işte böyle ,hayat denen ustanın kapısında gide gele, sürüne sürüne bir gün mutluluktan uçarken ertesi gün betona pike yaparak, kafa göz yararak, tam isyan ederken hayat denen usta tarafından şımartılarak öğreniliyordu.Yani o kadar çok duygu bazen o kadar karmaşık yaşanıyordu ki idmanlı değilsen tamamdı işin ya ruh hastası olursun ya da sadece nefes alan bir kütle.Bu iş böyle.
Rahat etmek yok.Gerilmeler ve gevşemeler var.Böyleydi evet ..O da biliyordu ama o da taştan duvardan değildi sonuçta etten kemikten hemde en yoğun şekilde duygudan ibaret bir insan kızıydı.
Son zamanlarda ne kadar şeyi ötelediğini farketti hayatında.Hayır canım bu da sorun mu, hayatta neler oluyor derken kendi iç depremini nasılda bastırdığını farketti.Oysa bastırmakla yok etmek başka şeylerdi.Bastırınca, bastırırdın o da başka bir yerden çıkardı üstelik haber vermeden sürpriz yaparak.Ama yok etmek öylemiydi ya? Yok edince yok olurdu.Hiç olurdu.Beyninde yok yer kaplamazdı, ama bastırılan kaplardı.O da aslında sonradan bünyeye girdiği için çıkıntı olurdu bir zaman sonra..Göbek nasıl göze batarsa o çıkıntı da ruha batardı öyle.
Arkadaşı demişti ki sen çok duygulu bi kızsın ya yok saydın içine attın bak işte sana döndüler.
Ne kadar da doğru demişti.Evet sorunları hayati değildi ve çevresinde çok daha büyük sorunlu kişiler vardı.Ama bu da onun sorunuydu ve onu sarsıyordu.
Ve karar vermişti kimseye o kadar kalbini akıtmayacaktı.Başkalarından dinlediği olumsuz yaşanmışlıklarla o kadar güçlü bir empati kuruyordu ki bir süre sonra tüm dinledikleri onun benliğine giriyordu ve o yaşıyordu.
E be salak kızım iyi şeyler içinde böylesi bir empati kursan kendini dengelersin ama yok...nerdeeee...dedi kendi kendine..
Sonra dedi ki can dostu, aslanlar gibi bir kocan var, ah dediğinde ayaklanacak bir ailen, yetişin dediğinde yetişecek üç- beş müridin (en çok da buna gülmüştü) daha ne istersin ki? Sen içine atma, bu kadar da ciddiye alma.Gelmek istemeyenin bir sebebi vardır elbet bir ona danışmak lazım.Kalıp gitmeyeninde öyle..
Gitme zamanınız geldiyse o yerin hayatınızda ki görevi bitmiştir de gidiyorsunuzdur.Bu kadar da dert etme......
Daha bir sürü şey dedi adam kıza.Kız çok rahatladı.Ama yine gerilecekti bunu biliyordu .Ama olsun şimdi iyiydi.Dediki dostuna, belki bundan bir öykü çıkar..
Öykü çıkmadı ama yazı çıktı.Yazmakda iyi "geliyordu"."Gelmek isteyenin sebebi var"dı ya bunun ki de rahatlatmakdı.

Pazartesi, Ocak 30, 2006

Paşa babasından kalan konakta eşi Zekeriya Bey,annesi Pakize Hanım,büyük kızları Bihter, ortanca Behiye ve en küçük Mustafa ile birlikte, bir de orta hizmetine bakan daha küçücük bir kızken yanlarına aldıkları Müveddet ile yaşıyorlardı.
Eşi Zekeriya Bey devlet memurluğundan üst kademelerden emekli olmuştu.Varlıklı ve soylu bir ailenin tek erkek evladıydı. Eşi Suzan Hanım'la aynı muhitten aile dostları idiler.İlk gençlik yıllarında birbirlerine aşık olmuş ailelerde onay verince hemen evlenivermişlerdi.
Oldukça mutlu bir yirmi yıl yaşamışlardı.Kızlarını ve tek erkek evlatlarını Osmanlı terbiyesi ile büyütmüş tahsil hayatlarını hep desteklemiş, hep arkalarında durmuşlardı.Osmanlı terbiyesi ile büyüttükleri çocuklarını aynı zamanda yabancı dil eğitimi almanın yanında batılı bir anlayış ile de çağdaş bir şekilde yetiştirmeye çalışıyorlardı.
Bazen, büyükhanım çocuklarını fazla açık yetiştirdiklerini ima edip söylense de bu sadece söylenmeden ibaret kalır gelini ve oğlunun evlatlarını terbiye etme biçimlerine karışmazdı.
Bir gün Zekeriya Bey eve pek neşeli geldi.Akşam yemeğinden sonra kahveler içilirken baklayı ağzından çıkardı.
-Bugün tapudan bir arkadaşımla karşılaştım.Oradan buradan sohbet ederken Büyük Ada'da satılık bir yazlık konak olduğunu öğrendim.Biliyorsunuz uzun zamandır aklımda bir sayfiye yeri almak vardı.Üşenmedim kalktım gittim baktım.Ev çok bakımlı, sahipleri ihtiyaçtan satıyorlarmış.Fiyatta uygundu.Ben müşkül durumda olduğu için ev sahibine biraz daha fazla ödemek kaydıyla evi satın aldım.Yani artık Büyük Ada'da bir sayfiyemiz var.Hayırlı olsun.
Hemen kızlar babalarına sarıldılar.Suzan Hanım'da pek mutlu olmuştu bu işe, Mustafa odanın ortasında zıplamaya başladı.
Fakat Pakize Hanım biraz sitemli,
-Ah be oğlum neden söyledikleri fiyatın üstüne alıyorsun ki evi.?Sen mi kaldın bu dünyanın iyisi?
Dedi..
-Anacığım dedi Zekeriya Bey, arkadaşımda evin sahibide sizin gibi şaşırdı lakin ihtiyaçtan satan birinin zayıflığından faydalanmak bana yakışmazdı.Bizde böyle bir duruma düşebilirdik.Başımızın gözümüzün sadakası olsun , sevabı bize yeter dedi
Böylesine soylu bir evlada sahip olmanın gururu ile kabardı Pakize Hanımın göğsü.Sadece tebessüm etti cevap vermedi.
Nisan ayında satın alınan evin hazırlıkları haziran başına kadar sürdü.Nihayet haziranda eve taşınmışlardı.Ev hakikaten çok güzel marmaraya yukardan baakan bir tepe üzerine yapılmış, bahçesi kullanışlı,civarındaki sakinleri oldukça nezihti.
Günler bu huzurlu sayfiye evinde böylece sürerken Zekeriya Bey'in İstanbul'da işleri çıktı.Birkaç günlüğüne İstanbul'daki konağa gidip işlerini halledinceye kadar orada kalması gerekiyordu.Suzan Hanım onunla gitmeyi teklif etti ancak Zekeriya Bey ,
-Sen şimdi evde çoluk çocuk yok sıkılırsın.E iş güç de Müveddet olmadan sana ağır gelir, hepsi hepsi üç gün ben ihtiyaçlarımı karşılarım sen yorulma cancağızım ..diyerek reddetti.
Ertesi gün Zekeriya Bey'i İstanbul'a yolcu ettiler.O gün büyük hanımında tavsiyesi ile Suzan Hanım komşularını çaya davet etti.Sekiz- on kişilik kalabalığa kendi kalabalıkları da eklenince epey bir curcuna olmuştu.Çocuklar bahçede koşturmuş, hanımlar çay pasta tarifi alıp vermiş , kızlaar konuklarına piyano çalmışlardı.Akşam üstü eve dağılan kalabalıktan sonra akşam yemeğine hemen oturulmuştu.Günün dedikodusu hoşbeş derken o gün yoruldukları için erkenden yattılar.
Ertesi günde büyük temizliğe giriştiler.Gün öylece bitti üçüncü gün yani Zekeriya Bey'in döneceği günden bir gün önce evde sessiz sakin oturdular.Son birkaç günün yorgunluğunu çıkardılar adeta.Koca sayfiyeden küçük Mustafa'nın sesinden başka ses çıkmıyordu.
Ertesi gün sabah erken uyandı Suzan Hanım. "Allah insanın başından eksik etmesin erini dedi.O yokken düzenimiz iyice şaştı.O gelsinde artık düzene girelim.Mustafa da söz dinlemez oldu.Babasına bir bir anlatacağım gelince.
Aynanın karşısında süslenirken bunları düşünüyordu.İşlerini bitirdi bahçeye kayınvalidesinin yanına indi.Akşam olmuştu ama Zekeriya Bey'den haber çıkmamıştı.Meraklandılar .Haber vermeden asla böyle bir
şey yapmazdı çünkü.O gün ve akşam öylece bitti.
Suzan Hanım hem meraklı hem öfkeli bekliyordu kocasını.Nasıl olurdu da böyle sorumsuz davranırdı, eşinin üzerine ne kadar düştüğünü bilmezmiydi sanki.Gece hiç bitmedi Suzan Hanım için aslında büyük hanımda öyleydi.Sabaha kadar gözünü kırpmadı yaşlı kadın.Sabah namazından sonra daldı biraz ama uzun sürmedi.Kalktı mutfağa indi kendine su alacaktı ki , gelini ile karşılaştı.Kadın giyinmiş çıkmaya hazırlanıyordu.
-Günaydın anneciğim kusura bakmayın haber vermeden çıkıyordum ama bir pusula bırakmıştım size.Ben Zekeriya'yı çok merak ediyorum, İstanbul'a eve gideceğim.Allah korusun dünyanın bin türlü hali var.
Büyük hanımda aslında onaylıyordu bu hareketi ama dediki.
-Kızım telaş etme gereksiz yere , erkektir bir yere takılmıştır gelir bugün merak etme.
-Sanmıyorum anneciğim dedi kadın.Ben kocamı bilirim birşey olmasa asla bizi habersiz bırakmazdı.Ben gideceğim.
Yaşlı kadın daha fazla üstelemedi.Yalnız gitmesine razı olmadı yanına bahçıvanı da verdi.Birlikte yola çıktılar.Yol boyunca Suzan hanım hiç konuşmadı.İç sesi ise hiç susmadı.Bin tane senaryo yazdı.
İstanbul'daki eve vardılar nihayet. Kapı aralıktı.Birden içine bir ateş topu düştü Suzan hanımın.Birbirlerine baktılar.
İçeri girdiler odaları dolaştılar garip birşey yok gibiydi.Bahçıvan arka bahçeye Suzan hanım yatak odasına yöneldiler.Yatak odasının kapısı açıktı ve Zekeriya bey yatıyordu.Biraz daha yaklaştı ve korkunç görüntü ile karşılaştı.Zekeriya bey sırtından bıçaklanmış ve öylece bırakılmıştı.Yatağın diğer tarafına doğru akan kanlar kapıdan seçilmiyordu ama yaklaşınca herşey tüm korkunçluğu ile apaçık görünüyordu.Adamın rengi morarmaya başlamıştı bile.Suzan hanımın çığlığı ve hıçkırıkları tüm mahalleyi saruyordu.Bahçıvan yanına koşup yanına gelene kadar Suzan hanım bayılmıştı.Sonraki günler bir rüya gibi geçti.Emniyet müdürleri ,soruşturmalar derken üçgün sonra durum ortaya çıktı.
Zavallı Zekeriya bey ,yeni satın aldığı sayfiye evinin oğlunun kurbanı olmuştu.
Zor duruma düşen aile bu evi satarak borçlarını karşılamak istemiş.Evin genç oğlu bu işe karşı çıkmış ancak babasını ikna edememişti.Pazarlık sırasında baba oğulun bu tartışmasına şahit olan Zekeriya bey ,istenenden daha da fazla ödeyerek ailenin mağduriyetini ve oğulun
muhalefetini telafi etmek istemişti.Bu durumu içine sindiremeyen genç adam bir gün Zekeriya beyin evde yalnız olduğunu bildiği bir sırada eve gelmiş aralarında tartışmışlar.Zekeriya bey genç adamı evden kovmuştu.Aynı gece eve gelen genç zavallı edemı uyurken bıçaklaamış ve kaçmıştı.Daha sonraları katilin, ailesine sürekli sorun yaratan ve ruhsal tedavi gören biri olduğu ortaya çıkmıştı.Aile çok üzgündü.Çocuk yakalndı hapse atıldı.
Suzan hanım büyük adadaki bu uğursuz evi hemen sattı.Hatta İstanbul'daki konağıda satıp başka bir konağa geçtiler.Sevgili eşinin hatıralarına bu evde dayaanamazdı.
Yıllar sonra küçük Mustafa büyüyüpde bunu çocuklarına anlatırken,
"hiçbir iyilik cezasız kalmaz" diyecekti."Siz siz olun birine iyilik yaptığınızda tedbiri elden bırakmayın"...

Perşembe, Ocak 26, 2006

Pallas İyi Okumalar Diler

Halil bu kez feci parasız kalmıştı. "Nasıl oluyorda düzenli maaşım varken ve kendi evimde otururken bu kadar parasız kalıyorum? diye soruyordu kendine.Çoğu zaman cevabını bulamıyordu.
Oysa yanıt basitti.Evde , babaevinde gördüğü şaşalı hayatı aynen yaşamak isteyen bir kadın vardı.Biraz dikkat edilse hiç bu kadar sıkıntı çekmezlerdi.Ama öyle değildi işte.
Halil tüm bunların muhasebesini yapamayacak kadar aptalmıydı yoksa karısına çok mu aşıktı , belli değildi.
Yakınlarda birkaç ay önce karısı evi terketmiş babasının evine gitmiş, bebeğide götürmüştü.Halil yıkılmıştı.Çaresiz yaralı bir kedi gibi kıvrandı kaç gün.Gönül alma turları, telefonlar, çiçekler derken kadın eve döndü.Şimdilerde araları iyiydi.İyiydi de kazandığı yetmiyordu işte.
Ay sonunun gelmesine daha onbeş gün vardı ve cebinde ekmek parası bile yoktu.İşyerindeki bir arkadaşından eve giderken borç aldı.Ekmeği ile evin yolunu tuttu.Eşi onu karşıladı.Oğlu bacaklarına sarıldı.Oğlanı kucağına alınca parasızlığı unuttu.
Eşi yemeği hazırlarken Halil'de televizyon izliyordu.Bir an televizyonun üzerindeki 2 lira dikkatini çekti.O sırada eşi içeri girdi.
"Bu para nerden çıktı canım?" dedi.
"Oğlanın süt parasıydı Halil ama almadım vallahi " dedi.
"Neden" dedi Halil.
"Ne bileyim sen telefonda param yok deyince ben de lazım olur diye almadım işte."
İçi burkuldu karıkocanın...Ama birbirlerine belli etmediler.Yemeklerini yediler.Canı çok sıkılmıştı.Aniden ayağa kalktı.Ellerini bile yıkamadan televizyonun üstünde ki parayı aldı.Üstüne birşeyler geçirirken eşi,
"Nereye Halil?" dedi.Cevap vermedi.
"Altılı oynayacaksın değil mi?"
"Evet" dedi.
Bu kez kadın çok kızmıştı.Lanet olsun bu adama dedi içinden.Çocuğunun süt parasına kumar oynayan bir adamla mı evlendim ben?Yok yok bu kadar da olmaz.
........
Öbür tarafta Halil soğuk havada elleri ceplerinde ağzından buhar çıkarak yürüyordu.Bir sigara yaktı.Vijdanı ve içindeki umudu savaş halindeydi.Ya tutarsa diyordu umudu, nah tutar diyordu vicdanı.Sen bakmaya kıyamadığın çocuğunun süt parasına kumar oyna sonrada şansın senden yana olmasını iste.Yok yok bu kadarı da terbiyesizlik.Düpedüz kumarbazlık.
Kumarbazlık değildi be ..Çaresizlikti.Ayazdan mı dertten mi gözleri yaşardı.Ay sonuna 15 gün var daha .Cepte para yok.Elektrik faturası geldi.Su, gelmek üzere.Kredi kartı borcu boyumu aştı.
Hırsızlık yapan adamla, işinde gücünde normal bir adamın arasında ki ince çizgideydi aslında.İşte böyle yapıyordu hayat insanı.Yaşamsal ihtiyaçlar için suçlu olunabilirdi belkide.Sigası bitti.Kahve göründü.Sobası yanan tahta sandalyeli mekana girdi.Tanıdık yüzlerle selamlaştı.Konuşacak hali yoktu.
Bir çay söyledi ayıp olmasın diye.Bir sigara daha yaktı.1.5 liralık altılı oynadı.Biraz daha oyalandı çekti eve gitti.Kahve üstüne üstüne geldi
Karısı oğlanı uyutmuş oturuyordu bir başına.Pek konuşmadılar.
"Oynadın di mi" dedi kadın "evet" dedi.İfadesiz bir ses tonu ile.
Bir süre sonra kanalı değiştirdi oynadığı yarışın başlamasına biraz daha zaman vardı.
İçi daraldı yine..Karısına "bak dedi bundan sonraki yarışta 7 numara kazanırsa yaşadık, ben kahveye gidiyorum sen izle ben de oradan izleyeceğim.Duramıyorum sıkıldım burada"
Karısı çok kızgındı.Fakirin ekmeği işte umut.Ne diyeceğini şaşırdı adama bişeyler kekeledi kızgınlıkla ama anlaşılmadı.Zaten Halil çıkmıştı bile o sırada.
Kadın evde Halil kahvede televizyon açık ,gözler umutsuz, kalplerde acı,dillerde dua öylece bakıyorlardı.Böyle zamanlarda ne düşündüğü de belli olmazdı insanın.Karmakarışık öylece bakıyorlardı işte.Yarış başladı, her yarış gibi.
Zaman geçtikçe Halilin dediği at hızlanıyordu.Ha babam de babam."Hadi kızım koş kızım" diye bağırınırken buldu kadın kendini.Zengin babanın 1.5 liralık atyarışına muhtaç olan mutsuz kızı..
Halil de kahvede heyecanla bekliyordu.Kaybederim diye bağıramıyordu bile sık nefesler alarak izliyordu yarışı.Bir ara film koptu.Bi şeyler kaydı , tam algılayamadı Halil.Ama galiba favorisi birinci gelmişti.
Koşar adımlarla eve gitti.Boynuna atladı kadın.Halil şimdi anladı kazanmıştı.Birbirlerine sarıldılar zıpladılar çocuk seslerine uyandı.Gözlerini ovalayarak anne ve babasına bakıyordu.Kadın bir an durdu."Halil 1.5 liraya ne kazanılır ki?" dedi.Halil bir daha sarıldı karısına "o belli olmaz "dedi.
1.5 liralık altılıdan 2.800 lira kazanmışlardı.
Rüya gibiydi.Gerçi served değildi ama paraydı işte.
Halil 800 lira ile borçlarının bir kısmını kapattı.2.000 lirayı aldığı gibi sevgili karısının yanına geldi."Al hatun "dedi."senindir, ne istersen onu yap" kadın çıldırdı sevinçten.
İki gün sonra paradan eser yoktu ve aybaşına daha on gün vardı.
Şimdi ne mi yapıyorlar iki gün didişip, üç gün barışıp aysonunu bekliyorlar.

Salı, Ocak 24, 2006

PALLASD BLOGSPOT NOKTA KOM İFTİHARLA SUNAR!

Çocuğun Süt Parasına Altılı Oynayan Adamın Gerçek Öyküsü Yakında Bu Blogda.......

Cuma, Ocak 20, 2006

Dandini Dandini Dastana Pallas Harikalar Diyarında

Dokunduğum herşey toz haline gelip kayboluyordu.Uzun ve geniş bir yol önümde uzanmıştı.Oradan yürümekten başka çarem yoktu.Göz alabildiğine uzanan yolun sağında solunda boşluklar vardı ve hiçbiryere gidiyordu.Oysa yol bilinmezde olsa bir yere gidiyordu.
Yürümeye başladım ağır ağır.Görünen o ki yolum uzundu, aceleye gerek yoktu.Beyazımsı bir renk ağırlığı etrafta, sis desen sis değil, duman desen duman değildi.Sanki filmlerde esrarengiz olsun diye püskürtülen dumanlar gibi.Üzerimde siyah kazağım, kot pantolonumla bu renksiz ortamda hayli renkli duruyordum.
Ellerim ceplerimde yürümeye devam ettim.
Ne kadar yürüdüm bilmiyorum artık sıkılmıştım.Buraya nasıl ve niye düştüğümü bile bilmiyordum işte..Yürüyordum tam koşmaya hazırlanıyordum ki karşıdan gelen bir bisikletli gördüm.Ohhhh dedim sonunda bir insan..Bisiklet hızla yaklaşırken üstünde kimin olduğunu seçmeye çalışıyordum.İlk seçebildiğim şey bisiklete binmiş yeşil bir kurbağaydı.Galiba bana bir yerde içinde uyuşturucu olan bişey vermişlerdi.İnsan uyuşturucu alınca böylemi olurdu acaba.Kendimi çimdikledim canım yandı.Üstelik bunu kurbağa görmüştü.Bisikletini tam yanımda durdurdu.
-Ne o? dedi, bisiklete binmiş kurbağa hiç görmedin heralde? sesi bozulmuş gibiydi hafifde azar vardı tonunda.Lavahle çektim içimden.
"Yok birader ilk kez milli oluyorum sahi bacakların pedala nasıl yetişiyo ?"desem çok mu kızardı acaba.?
Bisiklete binmiş bir kurbağa görmediğim gibi kızgın bir kurbağa da görmemiştim.Ya kızdığında çok kötü oluyorsa.Temkinli olmakta fayda vardı.Ne de olsa deplasmanda sayılırdım.
-Yo ondandan değil dedim.Uzun zamandır yürüyordum bir den siz hızla gelince korktum aniden ondan şaşırdım dedim.
Kurbağanın sesi meydan okur gibiydi.
-Ha! bilelimde.!! Bak benim adım Kazım dedi.
Karizmatik durmaya çalışır gibi bir hali vardı.İçimden kahkahalarla gülmek geldi.İçim şöyle bir kaynadı ama tuttum.Gülmedim.
-Adın ne dedi?
-Pallas dedim.
-Pallas mı? o nasıl isim öyle dedi, bıyık altından hafifçe güldü.
"Ebeninki dedim.Ben bisiklete binmiş kazım isimli kurbağaya yorum yapmıyorum adamda ki....adamada ki mi? tövbe tövbee..kurbağada ki havaya bak!"
Neyse sustum.
-Öyle olmuş ne yapalım dedim.
-Dur şimdi pallas mısın dallas mısın neysen dinle şimdi beni..
"ulan ananı!!!...dallas mı kaldı lan? bu kesin Kuşum Aydın'ın programınıda izliyodur.Nerdeyim ben yaaaaaaaaaaaaa....
-Adımla dalga geçme yeşil Kazım abi dedim.
Çenesinin altı kabardı.Kaşları olsa kesin çatılırdı.Ama gözlerinden siniri barizdi.
-Bak dedi sana iki lafım var edip gideceğim.Sinirimi bozma siğil atarım.
Şimdi sen buradan doğru devam et karşına bir yol ayrımı çıkacak ,o anda kendini dinle hangi kolun sızlarsa ,kolunun sızladığı o yönden yürü.
-Peki dedim.Ne olacak sonra?
Ters ters baktı cevap verme gereği bile duymadı.Bisikletin pedalına asıldığı gibi gözden kayboldu.
Çaresiz yola koyuldum, biraz yürüdükten sonra gerçekten yol ikiye ayrıldı.Yeşil kazım abi doğru söylemişti.Tam bunu düşünürken kolum sızladı ve o yöne doğru yürümeye devam ettim.Bu arada kanat sesleri duyuyordum ama başımın üstünde kuş göremiyordum.Birden bire ayaklarımın dibine bir maket uçak düştü.
Nerden geldi diye bakınırken maket uçağın kapısı açıldı ve içinden minnacık bir kadın çıktı.
-Bir daha uçmayı denersem en adiyim diyordu kendi kendine.
Başını kaldırdı beni gördü.Çok sevimli görünüyordu.Sarı kıvırcık saçlı kara gözlü tombul yanaklı bir kadıncıktı.
-Selam dedi.Sen pannak mısın?
-Adım Pallas dedim.
Küçük kadın utandı yanlış söyledği için.. Bu Kazım kadar ukala değildi, en azından utanabilmişti.
-Benim adımda Heybet dedi.Kusura bakmayın adınızı ilk kez duyuyorumda ondan şeyettim.
-Sorun değil dedim.
Heybet mi?!!! Ha ha ha ha ha ha ha ha! İşte bu iyiydi.İçim kaynadı yine ama küçük kadının nezaketi yüzünden tuttum kendimi .
-Siz birden bire nerden düştünüz önüme Heybet Hanım dedim.Uçak sesi duymadım hiç.
-Olur mu o kadar gürültülü çalışır ki bu uçak inanamazsınız.Ama emekli olunca kendine daha iyi bir uçak ve yakışıklı bir pilot alacağım dedi.Kıkırdadı.
Sonra toparlandı hıh hımm dedi boğazını temizledi.Kanat sesi duymadınız mı?
-Ama onlar kuşların kanat çırpma sesiydi???
-Kuş mu o da ne?
Alllahıımmm neresi burasııı?
-Tamam Heybet Hanım aklım karıştı biraz neyse boşverin.
Zaten o da üstünde durmadı.
-Çok kısa bir yürüyüşten sonra bir ağaç kovuğu göreceksiniz.Onun önünde bekleyin sizi karşılayacaklar.
Peki dedim yine çaresiz.Arkamı döndüm yürümeye başladım.
-Ha Pallas! diye seslendi. Döndüm baktım.
-Koşmayı denemeyin yolunuz mesafeye değil zamana endeksli.Birşey değişmez .
Başımı olur gibisinden salladım.Acaba bu küçük kadın bana felsefi bir mesaj mı vermek istedi diye düşündüm.
Lan yoksa burası "Sofie'nin Günlüğü "mü lan.? Azına sıçiimmm nere lan bura??
Kısaa bir yürüyüşten sonra ağaç kovuğu göründü.Karşısına geçtim ve durdum.İçerden bir ses "gel buraya" dedi.Nereye gelecektim ki?Ses içimi okumuştu."Kovuğa giirr"
Artık sinirlenmeye başlamıştım.Ama çaresizdim.Kovuğa doğru adım attım kovuk büyüdü büyüdü kapı oldu.İçeri girdim..Etraf aniden renklendi.Derinden bir müzik sesi geldi.İlk kez tahminim tuttu bu kovuk kesin rustik döşenmiştir diyordum ki beklediğim şeyi gördüm.Ortamda herşey rustikti.Ama derinden gelen ses Guns 'N Roses dı galiba...Kulak kabarttı.Evet onlardı nerde olsa tanırdı.Bu garip yerde bile..
Bu arada kovuğun içindeki rustik odanın başka bir kapısından önünde mutfak önlüğü olduğu halde, şık giyimli bir adam çıktı.
-Hoşgeldin Pallas dedi.
Nihayet biri adımı doğru söylemişti.Gülümsedim sadece artık korkmaya başlamıştım.
-Korkma dedi.Macera bitti.Çok kısa bir zaman sonra kendini ait olduğun yerde ve iyi hissedeceksin.
-Peki dedim..neydi bu yaşadıklarım.Mutfaak önlüğünü çıkarıp kütüphanenin dolap kapağına astı.Önlüğü çıkarttığı yerin, yani karnına denk gelen yerin içini görüyordu.Az önce çiğnenip yutulmuş üzümlü olduğunu sandığı kek ve biraz sıvı vardı.O da çay olmalıydı.
-Iyyyyyyyy iğrenççç..dedi içinden.
Adam bunu da anlamıştı ama anlamazlıktan geldi.Nasılsa bir daha karşılaşmazlardı.
Sorunu yanıtlayalım istersen.Bu yaşadığın bir düş.Akşam yemeği fazla kaçırdın ve abuk sabuk şeyler görüyorsun.Bizi de huzursuz ediyorsun.Dua et bu yazıyı yazan senin düşünü anlatmaktan sıkıldıda işimiz uzamadı.Hoş yazan da çok akıllı değil ya.Neyse işte birazdan uyanırsın sanıyorum.Çişin gelecek çünkü.
Geldi bile.Rüyamıydı.Harbiden mi lan.?Çişim de var şimdi gözümü açınca bitecek mi bu salaklık? Gözüm acık değil mi?
Gözün kapalı olum Pallas da başka yerin açıkta kalmış senin.Hadi kalk işe de bitsin bu rezillik.

Perşembe, Ocak 19, 2006

Önce içinde gereksiz yere büyüyen özlem rahatsız eder.Sadece itirafını duymak bile rahatlatabilir.Bu gizemli yokluk, mahrum ediş, nereye kadar devam eder.Böylesine derinden gelen bu adı konmayan susuzluk ne zaman biter?Bir itirafın belki de ima etmenin ucunda.İşte o vakit dinecek bu sancı.Gizem bitecek dizginler ele alınacak.Çok da uzun sürmeyecek kısa ama çetin bir zeka oyunu başlayacak.Deftere eldekiler yazılacak.Arzulardan çıkarılacak..Eşittir ,sen işine bak aklın karışmasın elde edilecek.Sonra zeka maçı bitecek ya da biri kendini oyundan gönüllü çekecek .Sonsuza dek sürecek hayranlık, özlem ve saygıyla karışık el sıkışıp yola çıkılacak.Herşeyden daha çok emin olunan bu gizli aşk diğer gizli aşkların yanına yerleşecek.Yaşayanı hatırladıkça içi heyecan ve gururla dolacak. O da hayattaki misyonunu yerine getirecek.Söylenemeyen ama ruhlara iyi gelen. kendine bile itiraf edilemediği için adı dahi olmayan zavallı, azametli, haşmetli,itilmiş ama kendi kulvarında hep galip keşke ile başlayıp, sonra kıyamayıp iyiki ile biten cümlelerin gizli öznesi olacak..

kimyasal atıklar ,kadın beyni,homoları içeren söz salatası

Yanında kimyasal bir atık olduğu halde uyandı o sabaha..Bu kadının nesi vardı sahi?Ya da kadınların nesi vardı? Her kadın onu karısı gibimiydi acaba? Kafasında bir sürü soru vardı ama bunlar kafasında olması gereken sorular değildi.
Doğru sorular şunlardı, hedefleri tutturabilmesi için gerekli ödenek ve personel desteği sağlayabilecekmiydi?.Onaylanan bütçe taslağı eksiksiz uygulamaya konulabilecekmiydi.?Personeli motive etmenin başka ne yolları olabilirdi.?Acaba bu ayda mı araba almayı erteleseydi yoksa karısına ne zamandır almak istediği hediyeyi artık vermenin vakti gelmişmiydi.?Hem ticari hem romantik nasıl düşünülebilirdi?Gelecek aya planladıkları operasyon için bütçe ayarlaması nasıl yapılır, standartlar korunarak ek masraflar nasıl karşılanabilirdi.?
Kafasında olması gereken bunlar iken şu soğuk algınlığından kıvranan kadının süs merakı yüzünden yıllardır kimsenin çözemediği kadın mantığı çözüm teorileri dolaşıyordu.
Anlamıyordu, böylesine soğuk almış bir bünyede tarz değişikliği yapma fikri nasıl barınıyordu? Bunun normali eve girdiği anda yatağa iki seksen uzanıp( niye iki seksen denir onu düşündü bir an, sonra bunun konumuzla ilgisi yok dedi kendi kendine) dinlenmesi ,ilaç almasıydı.Ama berber koltuğunda iki saat harcayıp kara saçlarını sarıya çevirmek için zaman harcaması akıl alır gibi değildi.
Yakışmıştıda hani.Güzel olmuştu olmasına da bu nasıl bir beyin salgısıydı ki ölürken bile güzel olmayı düşündürüyordu.
Kafasına o kadar kimyasal işlem yaptırana kadar dinlense bugün atık gibi uyanmazdı.Bak işte acı çekiyordu.Ve eşek gibi işe gitmeliydi.Şimdi o kadar cevaplanması gereken soru içinde bir de bu kadını düşünecekti.Deli kadını..Sağı solu belli olmayan onu hep şaşırtan kadını..
Akşam eve dönerken aradığında sesi kötüydü."bişey lazım mı geliyorum ben " dedi. Kadında "yok hazırlarım ben hemen bişeyler " demişti.Oysa işten çıkalı çok olmuştu ve saat erken bir saat sayılmazdı."yeni mi geldin eve "dedi adam. "Evet" dedi kadın.Pek alışkanlığı değildi bu kadar dışarda oyalanmak diye düşünürken berber geldi aklına. "yine mi berberdeydin " dedi adam."evet "dedi suçlu bir sesle.Adam,"yine naptın saçlarına?..."Immmmm hatırlamıyorum, kendime geldiğimde evdeydim " dedi.Mahcup, hınzır ve hasta bir ses tonuyla..Adam tutamadı kendini güldü."Nnnn'aptın peki bu kez ?" dedi.Kadın " bilmiyorum" dedi telaşla.Adam yine tutamadı kendini güldü."Peki... ben gelip bakayım o zaman"
Geldi baktı sarışın hoş bir kadın vardı evde.Ama yüzü muşmula gibi karışmıştı gripten.
Sonra, bu sabah "kimyasal atık" gibiyim diyen karısına şefkatla bakarak uyandı.Hazırlanıp işe gittiler.
E be kadın ne vardı sanki şu halde iken süslenecek.Patladın mı iki gün sonra yaptır.Ya havle! Ne zaman anlayacaktı bu kadın mantığını , niye hiç onlar kadar düz düşünemiyorlardı.Hastaysan yat..Acıkırsan ye..
Çok basit.Bu kadar anlaşılmaz olmak zor olmuyormuydu acaba?
Sonra güldü kendi kendine "sen" dedi "böylesine karmaşık beyin yapısı olan bir varlığa aşık olduğun için şükret be oğlum.Yoksa homo olurdun alimallah......"

Salı, Ocak 17, 2006

Ben Grip Oluyorum,Ateşimmm çıkıyoooooo

".........bir acı gurbet türküsü gibidir yaşamak ah böyle yaşamak, varsın olsun yine de güzeldir yaşamak ah yaşamak....."
Sanırım hüzünlü bir yazı bekliyorsunuz ama değil.Aslında nedir peki derseniz ona da cevap veremem.İçimden bu şarkının sesi yükseliyor, hep bunu söylemek istiyorum.Ve itiraf ediyorum ne yazacağımı halen bilmiyorum.İki şey biliyorum bu şarkıyı hep söylemek istiyorum ve çok fena yazım geldi..Bakalım ne çıkacak? Belki siz okumadan ben bu yazıyı silerim bile.
Bu şarkı içimde öyle bir duygu uyandırıyor ki, hani karakışlardan sonra baharın ilk sabahına uyanırsın, çiçekler dallarında patlamaya hazır tomurcuktur daha, güneş uzun zamandır ilk kez bu kadar ısıtmıştır içini, badem ağaçları bembeyaz gelinler gibi bezenmiştir ve hep içinden son donu yapmasa bu çicekler kurumasa bari dersin.Ya da ne bileyim önemli bir sınava hazırlanmışsındır aylardır o gün gelip çatmıştır sınav bitmiştir.Kapıdan çıkmışsındır ve az önce girdiğin kapı ile çıktığın bir değildir sanki..Aslında aynı kapıdan başka bir mekana çıkmışsındır renklerin daha net seçildiği trafiğin bile tatlı geldiği elin cebinde yürümek istediğin, taşa tekme atmak istediğin ,kuş gibi hafiflediğin bir mekan..Ya da uzun süre ayrı kalmak zorunda olduğun sevgilini beklediğin ve onun sana doğru yürüdüğü, hasretin bittiği o an..
Bu durumlarda o kadar ince bir yerdesindir ki az önceki yılgınlığa da hakimsin az sonra ki yeniden başlangıca da..O kadar ince bir çizgidir ki bu , buz gibi deniz suyunda aşağılardan gelen sıcak kaynak suyu ile mest olmak gibidir.
İşte bu şarkı ben de bu duyguyu yaratıyor.Ağlamakla gülmek arası bir şeyler.Ne güzel yazmış yazan , sanırım Çiğdem Talu ..Yanılıyorsam özür dilerim.O'nun, Melih Kibar'ın ruhu şad olsun.İşte sanatçı olmak böyle bir şey demek ki.Sana, his- ettirmek...Seni bir ruh haline sürüklemek.
Konumuza dönecek olursak bugünlerde böyle hissediyorum.Bu iki duyguyuda aynı anda hissedebilmek hoşuma gidiyor aslında.Yaşanan onca şeyin içinden kendime oyun gibi bellediğim çıkarımlar yapmak."Bak bu çok üzdü, bu çok sarstı, bu durumda şöyle bir hareket planı yapmalı" demek.Şimdilerin popüler deyimi ile kriz yönetebilmek...
Ya da mutluluğu dibine kadar yaşamak,dünyalar güzeli yeğenimin çiçek tomurcuğu gibi , köfte gibi ,dudaklarından öperken mest olmak.Ufacık yüzünü avuçlarımın içine hapsedip suratını izlemek,poposunu ısırıp onun kahkahalarını dinlemek.Omzumda uyurken kokusunu içime çekmek..
Yani her yaşadığım duygunun ayrımını yapmak hoşuma gidiyor sanki "faideyi maksimize" ediyormuşum gibi geliyor bana.
Acaba 30 lu yaşların getirdiği birşey mi bu ne dersiniz? Kendini tanımak,ne istediğini bilebilmek ve genç bir insan olduğun için bu bilinçle durum yönetmek,duygu yönetmek,iş yönetmek, insan yönetmek..
Bir şey diyeceğim..
Saçmaladım mı?
Olsun saçmaladıysam saçmaladım.
Bu benim blogum ne istersem onu yaparım.
Aslında bu yazının içinde ayrı ayrı yazılacak bir kaç şey farkettim yazarken.Belki onlar için başka şeyler ya da o konularla ilgili öyküler yazarım.Şimdiden belirteyimde hatun kendini tekrara başladı demeyin.

not: title'ın yazının konusuyla ilgisi yok durumumdan haberiniz olsun diye yazdım..

Cuma, Ocak 06, 2006

Sahibini Bilen Name

Açık su yeşili tabana doğru daha da koyulaşarak renk geçişli boyanmış odanın duvarının önünde koyu yeşil kadifeden bir çift berger koltuk duruyordu.Tam pencerenin önünde duran bu koltukların arasında bir de masa yerleştirilmişti.Masanın üzerinde ,sarı cam bir vazo içinde mimozalar vardı.Bir çift koltuğun dışında bir kitaplık bir yazı masası, bilgisayar ve bir yatak vardı.Yerde parkenin üzerine atılmış koyun postunu andıran bir halıcık vardı.O da koltukların renginde koyu yeşildi.Odanın geneline huzur hakimdi.
Bu sessiz ve dingin odanın kapısı açıldı Şehnaz içeri girdi.Bu oda onun sığınağı idi.Kitabını burada okur, dersini burada çalışır araştırmalarını burada yapar bazen çok kullanmasada, yatağına gitmeye üşenir bu yatağa kıvrılır uyurdu.
Yazı masasına yöneldi ordan birkaç temiz kağıt çıkardı.Dolmakalemini aldı, yazı klasörüne düzgünce temiz kağıtları yerleştirdi, dolmakaleminin mürekkebini kontrol edip pencerenin önündeki koltuğa yerleşti.Bu kez bilgisayarda değilde kendi el yazısı ile yazmayı tercih etmişti.Çünkü O'na gösterdiği özeni ancak bu şekilde hissettirebilirdi.
Şehnaz bembeyaz sayfaya ilk şu cümleyi yazdı. "Beni yanlış yorumladın" sonra devam etti.
"Beni yanlış yorumladın dostum.Ben senin kırıldıklarını sana söylerken, yada bir başkasına aslında söylemek istediğiminde ardında başka şeyler de söylemek istiyordum.Bu kadar karmaşık mı dile getirmeliydim? Belki hayır, belki de evet.Sonuçta bu bir uslüp meselesi.Aynı duyguları aynı anda hissetmemiz çok güzel ama hissedemediğimiz zamanlar daha da güzel.Her baktığımız ayrı pencere bizlere yeni düşünce boyutları katıyor zira.Hayatım boyunca biraz çıkıntı olmanın,biraz muhalif olmanın gerekliliğini savundum.Ailem dışında hiçkimsenin gerçekte ne düşündüğünü önemsemedim.Bu , benim onlara gösterdiğim saygısızlık değildi bana göre bu benim kendime olan inancımla ilgiliydi.Çünkü yastığa başımı koyduğumda bana seslenen o ses, her kimin sesi ise (benim bizzat kendi sesim ya da vijdandan dublajlı başka bir ses) çok konuşmuyor sadece gülümsüyorsa sorun yoktur.Niyetim iyiyse bir gün mutlaka anlaşılacağımdır, kendimi anlatmak için çok da uğraşmam aslına bakarsan.Çünkü keşif dediğin ağır ağır olur pat diye olmaz.Aslında sen benim bu ortamda inanabildiğim güvenebildiğim,beni anlayacağını umduğum tek insansın.Yaptığın zekice esprilerde,gözündeki farklı ışıkda,içtenliğinde ve sır tutma konusunda ki becerinde herşeyde bunu hissedebiliyorum.Her ikimizinde kafasında olan çatlak bizi bize yaklaştırıyor ama senle belki de en önemli farkımız benim kafamda ki çatlaktaki yarığın daha geniş olması.Birazda ifade tarzım daha farklı.Ama inanki ben seni çok seviyorum.Şundan emin olmanı isterim ki ben söylediğimin dışında bişey demem dediğimin dışına da çıktığım pek görülmemiştir.
Çelişincede çeliştim derim.Yani bu kadar kıvranmamın sebebi olabildiğince dürüst olmaya çalıştığımı anlatmak.Ama yazarken insan başka bişey oluyor ve alt beyninde kayıtlı herşey başka bir kurgu ile başka başka şekillere giriyor.Ve dur bir dakika bunu yazmamalıyım diyemiyorsun parmaklarından kaçıveriyor herşey.Düşünsene aklımızdan dile dökülse ne kıyametler kopacak nice şeyler geçerde biz hiç olmazmış gibi davranırız.Bu durum onun gibi bişey işte dostum.
Beni kendi düşünce ve durum platformumda yorumla ve öyle sev.Görmediklerini gördüğünde daha çok seveceğini biliyorum.Daha fazlasını sen bu mektubu okuduğunda konuşuruz.Konuşmamız gerekirse tabii.
Herşey gönlünce olsun
Sevgilerimle...."
Yazdı.Son noktayı koydu.Yazıyı şöyle bir gözden geçirdi.Zarfa koydu adresi üzerine yazdı.Aslında mektubun sahibi iki sokak ötede idi ama ona gösterdiği özeni hissettirmek için böyle emek verilmiş birşey yapmak istedi.Gitti mektubu postaya verdi.Aslında mektup yazmayı özlemişti.Arasıra yapsamıydı acaba?
Sonra tekrar eve , odasına geldi.Bu kez bilgisayarını açtı , araştırma konusu ile ilgili raporlamalara başladı.Arkadaşının zarfı açarken ki yüz ifadesini düşünüp gülümsedi ister istemez.
Diline Orhan Babanın şarkısı dolanmıştı "hatasız kul olmaz hatamlaa sev beniiii"