Perşembe, Mart 15, 2012

Atıl İş Gücü Değil,Katıl Hatun Kişi

Çok sinirliyim...Çok...Yıllarca çalıştım,para kazandım,çalışan biri olarak nefes aldım.Yeni işler,yeni projeler ürettikçe beslendim.Sonra bile isteye hatta zorla hamile kaldım.Bayıla bayıla doğurdum.Seve seve büyüttüm.O benim tadımı çıkardı ben onun.Her uykusuna bağrımda uyudu..Ben onu kokladım o beni.Şim kocaman oldu.Aradan beş yıl geçti.Kızım büyüdü okula da gidiyor.Ne güzel değil mi?Ben de öyle düşünüyorum.E artık kızım bana daha az ihtiyaç duyuyor hadi ben bi çalışayım artık dedim.Sağa sola haber bıraktım.Bir kaç görüşme yaptım.
Benden istenen şu;" işe sabah gel,akşama kadar it gibi çalış.Sonra gerekirse mesai uzar,haa bu arada biz o kadar da zengin bi firma değiliz.Sana ancak şu kadar verebiliriz.Bu arada, cumartesi günleri hiç olmazsa yarım gün ofiste olursan çok iyi olur.Zira biz hepimiz buradayız..."
Ben sadece çalışmak istiyorum ya..Ben artık büyüdüm,tecrübelerim var,egolarım öldü sayılır,bir sürü projem var.Üretmek istiyorum,anne olmanın bana kattığı duyarlılıklarla oluşturduğum şeyler var.Bu kadar zor mu üretmek?
Konserve çalışmalardan bir hayır gelmiyeceğini anlamadık mı daha?Pek çok ofis çalışanı pc'nin başında akşama kadar "mış" gibi yapıyor.Oysa sosyal medyada cirit atıyor.Patronda bundan tatmin oluyor.Herkes birbirini kandırıyor.Sonuç odaklı iş diye bir şey var..Ne yaparsan yap,ne iş çıkarırsan çıkar sonuç x kadar mal satmaksa,y kadar rapor çıkarmaksa,z kadar data hazırlamaksa burada önemli olan işe yarayan bilgiyi çıkarma süren değil.Şeklin.
Evde yapılamaz mı bu?Home office çalışılamaz mı?Yarı zamanlı çalışılamaz mı?Hem kızıma baksam hem işimi yapsam.Bu sadece benim sorunum değil.Bu bencilce yazılmış bir yazı değil.Benim durmumda olan o kadar çok kadın var ki.Sadece anne olmak istediği için pek çok şeyden vazgeçmiş,kendi olmaktan çıkmış..
Devlet evde ki atıl işgücünü harekete geçirmeli.Büyük firmalar bu konuda öncülük etmeli.Yazılı ve görsel medyada bu iş dillendirilmeli,anlatılmalı.Bir toplumsal yapılanma şeklini almalı.Zeki, çalışkan,tecrübeli,macera peşinde koşmayan bir sürü insana ışık olmalı.Bu olmalı..
Ne bileyim kızgınım işte.Ben sade vatandaş olarak bunları düşünebilirken,kitlelere yön veren otoritelerin bunları düşünmemesi zoruma gidiyor..
Hadi hayırlısı bakalım.....

Pazar, Mart 04, 2012

Kafası Karışık Bir yazı

Düşüncelerin sınırlarını merak ediyorum.Düşündüğün ve çok yoğun düşündüğün şeyin içinde misindir aslında?Yoksa sadece düşünmek beynin kıvrımları arasında gelişen kimyasal bir durum mudur? Umurunda olmayan şeylerin günlerce rüyalarında olmasına ne demeli ya? Ya da deli gibi aklından çıkmayanın bir kez bile rüyana gelmemesi nasıl bişeydir?
Vardır bir psikiyatrik açıklaması biliyorum.Ama ben daha psikiyatri biliminin bile bilmediğini bilmek istiyorum.Çünkü konuştuğum hiçbir doktor ya da psikolog arkadaşım bu konuda kafamda bir lamba yakmadı..
Daha lisedeyken takmıştım bunları kafama,sürekli elimde "psikiyatristin el kitabı"diye bir kitap dolaşırdı.Belki anlattıkları benim o dönem okuğum kitapların içinde vardı bilemiyorum.Ondan bana ilginç gelmez anlatılan.
Oysa ben her dimağın,her rüyanın,her hayalin,her kabusun ve her umudun parmak izi gibi kişiye has olduğunu düşünürüm.Bilimin doğası gereği ölçümlemelerden gelen çıkarımları genele "söylenebilir" kılmak durumun kaçınılmaz sonucu.Burada sorun yok zaten.
Konuyu çok bilinen şu lafa; "kişi kendinin doktorudur" lafına getirmek istiyorum.Kendini dikkatle dinler,izlersen aslında bedeninde ruhunda sana istediğin cevabı veriyor.
Tam da bu nokta da o cevabı duymak isteyip istememen giriyor devreye.
İşte bu sebepten çoğu zaman biçare kendimizi dinlemez,haykırdıklarına sağır oluruz.Bu zamanla tavrımıza siner kemikleşir ve aslında ne aradığımızı,ne istediğimizi,bizi neyin sona ya da başa götürdüğünü bilemeden öylesine gideriz.Yol gider kör gider misali..
Bir de tam tersi bir durum var tabii.Bu kadar çok dinlersen sonun hayırlı olur mu? :)
Bedenini çok dinlersen,hastalık hastası olabilirsin,ruhunu çok dinlersen başka bişey.
Karar...her işte olduğu gibi bu işte de karar...Herşey kararında..Maddeden kopmadan,manaya gömülmeden.İnsan olmanın lüksünü yaşayarak.
Dozu her zaman tutturamıyor insan.Bazen kaçıyor işte.
O zamanlarda sözü sohbeti güzel birkaç dostla bir kadeh şarap ya da rakıya meze anılarla dağıtmak lazım kafayı.Ne de olsa insanız arasıra çakırkeyif uykuya dalmak her faninin hakkı :)

Cumartesi, Mart 03, 2012

Hasbihal

Üretme,biriktirme,süzme,yaşam kalitesi ve insan psikolojisi üstünde kendimi bildim bileli kafa yoruyorum.Her dönem yeni bir bakış açısı kazanıyorum.Buna karşın sabit kalan çok şey de var.Acaba bu benim yol alamamdan mı yoksa bişeyleri erken öngörmemden mi kaynaklanıyor hala çözemedim.Sabit fikirli bir taş kafa olma ihtimalim çok yüksek ..
Üretme konusunda tamamen tıkanmış durumdayım.Yazmayı çok seviyorum,hiçbir zaman bilgisayarın başına oturduğumda tıkanmadım,ilk harfe bastığımda son harten sonra noktayı nasıl koyduğumu hatırlamam.Ama o kadar tembelleştim ki..Yazacak çok şeyim var ama neden bekliyorum.
Şunu düşünüyorum yazdığımda kendime sakladığım dökülüp saçılacak gibi geliyor.Bundan çok korkuyorum.Oysa dökülüp saçılsa daha iyi değil mi?Ben herşeyi içimde yaşadığım için Allah'ın belası panik bozukluk yaşamıyor muyum?
Bugün ne oldu da tekrar yazmaya başladım bilmiyorum.Ama dürttü beni bişey.
Dertleşesim var belki..Uzun zamandır çalışmıyorum,çalışmayı çok özledim,yazmayı çok özledim,nefes almadan kitap okumayı çok özledim.Bunlar beni ben yapan nefes aldıran şeyler..
Ha bu arada spora başladım deli gibi ter atıyorum,acayip iyi hissediyorum,belki bigün baklavalarım bile olur bilemiyorum..
Bakalım artık emek olmadan yemek olmuyor.Yapacağız bişeyler.Acaba günlük tutmak yerine tekrar öykücüklerime mi başlasam.Onları da çok özledim.
Küçük sevgilim onunla ilgilenmem için çaktırmadan baskı yapıyor.Şimdi kendi yaşam kaliteme kafa yormayı bırakıp kızımın yaşam kalitesine yönlensem daha iyi olacak.Ben yazacaklarımı sıraladım kafamda, önemli olnda buydu.