Pazartesi, Ocak 02, 2006

Emre yüreğinin üzerinde kara bir taş olduğu halde nasıl olupta Viyana'ya gelmiş olduğuna hayret ediyordu.Son zamanlarda kendi kendine sık sık tekrarlıyordu."Yüreğimin üstünde kapkara bir taş var."Nefes alamıyor,yemek yiyemiyor,düşüncelerini bir noktada toplayamıyordu.Ne yapsa nereye gitse kurtulamıyor bu hal onun peşinden her yere geliyor.uykuda bile rahat vermiyordu.Hoş son zamanlarda uyuduğu da pek söylenemezdiya.
Zeynep'ten ayrıldığı gün en yakın arkadaşına gitmiş orada içmiş içmiş ağlamış ve demişti ki "aileden biri ölmüş gibiyim, bundan sonra hiçbirşey eskisi gibi olmayacak" Olmayacaktı elbette.Yıllarca iki gözü ile yaşamış biri bir gözünü kaybettiği gün artık eskisi gibi yaşayabilirmiydi.Zeynep O'nun sağ kolu, sağ gözü, göğsünün sol yanı,işaret parmağı,,.....ahhhhh herşeyiydi. Emre demek Zeynep demekti.
Değilmiş demekki.Öyle olsa bitmezdi.Ama bitmişti işte.O günden sonra günler hayli zor geçmeye başladı.O'nun kokusu sanki heryere sinmişti.Unutmak istesede unutamıyordu.Tam o günlerde liseden arkadaşı Barış, O'nu Viyana'ya davet etti.Barış liseden sonra üniversiteye gitmemiş.Dayısının aracılığı ile Macaristan'da bir şirket kurmuş.İşleri büyütmüş oaraya yerleşmişti.Neredeyse sekiz yıldır bir araya gelememişlerdi ama telefonla, eposta ile hiç bağlantıyı koparmadılar.Birbirlerinin hayatlarını hep takip ettiler paylaştılar.Zeynep'ten ayrılışını da taabiki Barış ile paylaşmıştı Emre.O'na bişeyler söylemeye çalışmış ama acısı konusunda pekde bir şey yapamamamıştı.Zaten aşk acısına tek ilaç zamandı.Başkada bir çaresi olmamıştı.Gerçek bir aşk ,gerçek bir ölüm kadar acıtmalıydı ve en az onun yarası kadar zor iyileşmeli, kapanmalı ama izi hep kalmalıydı.Gerçek aşk buydu işte.
Şimdi Viyana'daydı.Viyana sokaklarını günlerce adımladı.Akşamları Barış ile sohbet etti.Dolaştı.Uyudu, çok uyudu..Bazen bir günün tamamı uyuyordu.Sokaklarda amaçsız yürüyordu.
İlk günlerde yaşadığı nefes darlığı azalmış ama kalbindeki ağırlık değişmemişti.Bazen şehrin tarih kokan sokaklarında dolaşırken aklından çıkıyordu oraya ne sebeple geldiği.Sonra aniden vucudunun ortasından ağzına doğru bir ateş topu yerçekimine karşı yukarı fırlıyor.Ateş topu canını o kadar yakıyordu ki gözleri doluyordu ve işte o zaman neden orda olduğunu hatırlıyordu.
Akşam yemeği için o gün Barış tarihi ve çok özel bir mekan seçmişti."Kendimizi biraz şımartalım dostum demişti"Restorandan yer ayırırken.Yemek çok güzel geçti.Eski günler bugünler derken keman eşliğinde en az yemekler kadar lezzetli sohbetler ettiler.Barış ,Emre'ye ertesi gün pazar olduğu için Viyana Flarmoni Orkestrası'nın konserini izlemeyi teklif etti.Bu çok güzel bir fırsat olacaktı.Günlerdir tarihi şehrin masalsı sokaklarında gezerken, taş binalardan oluşmuş sokaklarda dolaşırken,müzeleri, nehrin kenaarındaki kiliseyi, sokak şarkıcılarını dinlerken yeterince ruhen hazırlanmıştı bı müzik şölenine.Severek kabul etti.
Ertesi gün nehir kenarında bir kahvaltıdan sonra tarihi konser salonuna doğru yola çıktılar.Binaya girdikleri anda onları olduğu zamandan alıp başka yerlere götüren başkaa bir boyuta geçtiler.Barış daha alışkın memnun bir ifade ile salona girerken Emre büyülenmiş gibiydi.Yüksek tavanlı yapının duvarlarından tavanlarına,sütunlarına kadar o kadar güzel görsel bir ahenk vardıki kendini rönesans döneminde sandı.Gelen insanlar mekanın tarihi dokusundan farklı,genellikle koyu renk giymeyi tercih etmiş, kadınlarda inci takıların hakim olduğu,beylerde ise takım elbise ve yaka mendili koşulu varmış gibi genellikle birbirine yakın çizgide ve zevkde kıyafetler vardı.Salona giren kalabalıkta sesiz bir nezaket gözleniyordu.Yüzlerde genellikle dingin bir tebessüm vardı."Aralarında sevgilisinden ayrılan yok mu acaba" diye düşündü.
Herkes yerine yerleştiğinde, orkestra şefi geldi seyircileri selamladı ve konser başladı.Daha ilk notada belkide orkestra şefinin kollarını kaldırıp ilk notanın işaretini verirken aldığı heykelimsi duruş ile zaman mekan değişti yeniden.
İlk parçada yaylılar hakimdi..Onlarca kemanın kayıtsız şartsız teslim olduğu notalar tarihi konser binasının her köşesini dolaşıyor herkese ayrı dokunuyordu.
Tarifsiz bir tat ile ilk parça sona erdi.Alkış kıyamet.Herkes ayakta orkestra üyeleri de tabiki.Halkı selamlıyorlar.Alkışlar araasında şef kulise gidiyor.Sonraki parçanın hazırlığı başlıyor.Yine alkışlarla şef dönüyor.İkinci parça, üçüncü parça,dördüncü...Salonun akustiği, kemanın,flütün, davulun,kontrbasın sesi.Yalnız orkestra üyelerinin değil o mekandaki her varlığın tarifsiz uyumu.Sanatın şahane büyüsü.
Emre tüm benliği ile kendini müziğe vermişken içinde yeniden doğan,yaşamın içinde nasılda güzel bir kurgu olduğunu hissetiren başka bişeylerle daha kendinden geçiyordu.Son zamanlarda yaşadığı şeyler onu hep bir yerlere götürüyordu.Şimdi bu şahane atmosferde kendinden geçiriyordu.Ve eğer yanılmıyorsa önde kontrbas çalan ve uzakdoğulu çekik gözlü kızın selamlarda ona gülümsüyordu.
Konser alkışlarla bitti.
Emre hiç bitmesin istedi.Kendini aylardır bu kadar huzurlu hissetmişti.Hatta konserin son parçası çok hareketli seçilmiş tüm salon yerinden tempo tutmuş,biterken defalarca alkışlamışlardı.
Konser salonundan çıktılar bir süre hiç konuşmadan yürüdüler.Sonra yine konuşmadan bir kafeye oturdular kendilerine kafe konyak söylediler.Ağır ağır bir sohbet başladı.Sonra sohbet hızını aldı içleri gibi muhabbette ısınmıştı.Aradan bir saat kadar zaman geçti.Kafenin kapısı açıldı tesadüfen Emre başını çevirdi ve çekik gözlü güzel orkestra elemanı ile gözgöze geldiler.Emre elinde olmadan gülümsedi, kızda ona...
Sonra kız, arkadaşları ile başka bir yere geçip oturdu.Çok zarif çok hoştu.Yanından geçerken müge kokusu aldı çok hoşuna gitti.
Sonra Barış'a döndü Barış ona bakmış gülümsüyordu.O da gülümsedi.Sohbet kaldığı yerden devam etti....Hayatta...

1 yorum:

PALLAS dedi ki...

ben de çok sevdim bu yazıyı agul..

nota cevap:gelmedi..korkarak bekliyorum..